HELLOOO napıyosunuz??
İlk bölüme hoş geldiniz ,bölüm sonunda yine beraber olacağız görüşürüz👋
❥︎❥︎
2 gün sonra
Kafamı duvara yaslamış, öylece tavana bakıyordum. Tavandaki izlere, çatlaklara, boyası eskimiş duvarlara ve yanıp sönen ışığa kaç saniye, dakika, saat baktım bilmiyorum. Kafamda o kadar cevapsız soru vardı ki, hangisinin cevabını bulmak gerektiğini anlayamıyordum.
Kafamı karşımdaki sandalyede ayak üstüne atmış, rahatça oturan kişiye çevirdim. Onun yerinde olmak isterdim, hiçbir şey umurunda değilmiş gibi telefonuna bakıyordu. Onu baştan aşağı süzdüm. Üzerinde siyah bir mont vardı, altında montla uyumlu siyah bir eşofman giymişti.
Gözlerimi onun yüzüne doğru çıkardım. Gözlerinin yanındaki ufak çillerine, oradan bir erkeğe göre güzel olan burnuna, kumral saç tutamlarına baktım. Yüzünü incelerken kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerinin rengini gördüm. Benim gözümün tam aksine masmavi deniz mavisi gözleri vardı.
Merak etmişsinizdir sanırım, konuşa konuşa bitiremediğim kişi kimdi diye. Benim diğer yarım, ikizim Acar Aktaş. Bana duygusuz bir şekilde bakıyordu. Onun için hiçbir şey ifade etmiyordum, sadece önemsiz bir insanım gibi bakıyordu. Ben de aynı ifadeyle bakıyordum.
Benim onu incelediğim gibi o da beni baştan aşağı inceledi. Gözleri yüzüme çıktığında gözleri gözlerime kilitlendi. Kaç saniye baktı bilmiyorum ama sanki saatlerce bakmış gibi hissettim.
Birden yanımdaki hastane kapısı açılınca gözleri oraya kaydı. Benim de onunla birlikte başımı sola döndürdüm. İçeriden beyaz önlüklü, 24-25 yaşlarında bir doktor çıkıp uzun koridorun ortasında ikimizin arasında durdu. Acara baktığımda yerinde hareketlenip dikleştiğini gördüm.
Ben de ona ayak uydurdum ve belimi düzelttim. Doktorun çıktığı kapıdan annem, babam, Helin Aktaş, Kaya Aktaş ve karıştırıldığımız söylenen Zeynep Aktaş çıkıp yanımıza geldiler. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Neden susuyorlardı ki? Doktor, bu suskunluğa son koymak için sözü devraldı.
"Evet, bildiğiniz gibi burada bulunma sebebiniz bir yanlış anlaşılma yüzünden. 17 yıl önce hastanemizin yaptığı bir yanlış yüzünden, 2 bebeğin hayatı değişti," bunları bana ve Zeynep denen kıza bakarak söylüyordu, sonra sözünü devam ettirdi.
"Bir gün önce alınan DNA testinin sonucu elimde ve bu her şeyi açıklığa kavuşturacak," bunu söylerken elindeki zarfı açmaya başlamıştı bile. Zarfı açtıktan sonra sesli bir şekilde okumaya başladı.
"Sonuçlara göre..." diye mırıldanıp gözlerini bir bir üzerimizde gezdirdi, sonra yine devam etti.
"Sonuçlar, Zeynep Aktaş'ın %99.9 ihtimalle Halit Kayan'ın, Arjin Kayanın ise %99.9 ihtimalle Demir Aktaş'ın kızı olduğunu gösteriyor."
Ellerim titremeye başladı. Ellerimi yumruk yaparak titremelerini durdurmaya çalıştım. Ancak ne ellerimin titremesi geçti, ne de gerçeklerin ağırlığı. Gözlerimi kapattım, kendime zaman verdim. Ağlamayacaktım, bunu onlara vermeyecektim.
Saymadım, sanırım 1-2 dakika öylece beklemiştim. Etrafta sessizlik hakimdi. Gözlerimi sonunda açtım. Anne, baba dediğim kişiler gerçek kızlarının yanına gitmişlerdi, ona sarılıyor, saçını okşuyorlardı.
Hayır, bu kıskançlık değildi, bu kırgınlıktı. Beni hiç mi sevmemişlerdi? Bunca yıl sevsinler de istememiştim, sadece aile sıcaklığını hissetmek istemiştim.
Onlar bunu bana çok görmüşlerdi, benim asıl kırıldığım nokta buydu. Saçımı biraz okşayıp, bir iki güzel söz söyleseydiler, ben onlara kırılmazdım ki. Gözlerim doldu, karşımdaki manzaraya daha fazla bakmak istemiyormuş gibi kafamı diğer tarafa çevirdim.
O an Acar'la göz göze geldik, bir şeyler çözmek istermiş gibi dikkatle gözünü kırpmadan gözlerimin içine bakıyordu.
Hemen gözlerimi çektim, o da yerinden kalkıp doktorun çıktığı odaya girdi. Şimdi ise boyası eskimiş duvarla bakışıyordum. Gözümden bir damla göz yaşı göz çizgimden dudaklarıma doğru süzülüp gitti. Ne ben o gözyaşını durdurdum, ne de göz yaşlarımın akması durdu. Etrafta sevinç nidaları, sevgi sözcükleri dolaşıyordu ve ben öylece duvara bakıyordum.
Yanımda hareketlenme olduğunda dönüp bakmadım, bilmiyordum kimin geldiğini ama bakmak istemedim, çünkü biliyordum, bakarsam gözlerimdeki kırgınlığı göreceklerdi. Ellerimi yumruk yapıp sıktığım için tırnaklarım etime batıyordu, umursamadım. Bir el, elime uzandı, yumruk yapılmış ellerimin üzerine elini koydu. Bakmadım, kim olduğuna, ama erkek eli olduğu aşikardı. Ellerimi hiç zorlanmadan açtı, çünkü izin vermiştim, yapmasına.
Elimde bir soğukluk hissettim, sanırım avucumun içine krem sürüyordu. Sonunda dönüp baktığımda yine o kumral saç tutamlarını gördüm, yüzünü inceledim, bir işe konsantre olduğumuzda yaptığımız yüz ifadesi vardı ya işte onun yüzünde o ifade vardı.
Elime dönüp baktım, elimi o kadar narin tutuyordu ki, sanki incitmekten korktuğu bir şeyi tutarmış gibi, yavaş hareketlerle kremi tırnaklarımın yara yaptığı elime sürdü, üzerine beyaz ipek bir kumaş bağladı. İşini bitirdiğinde yüzünü yüzüme çevirdi, yine o mavi boş bakan gözlerle karşılaştım. Elini elimden çekip kalktığı sandalyeye geri oturdu.
Ben de bir şey söylemedim, kafamı kaldırıp yanıma baktım. Helin hanım ve Demir bey bana adını verebileceğim duyguyla bakıyorlardı. Helin hanım yanıma gelip dizlerinin üzerine çöktüğünde dolu dolu gözlerle elimi avucuna aldı ve söze başladı: "Sana kızım diye bilir miyim?"
"Kızım" 5 harften oluşan anlamsız bir sözcük, ama bu anlamsız sözcük kalbimin umutla dolmasına sebep oldu. İçimde fırtınalar koparken yüzümü sabit tutmaya çalışıyordum. Duygularımı göstermeyi sevmezdim, beni zayıf gösterdiğini çok güzel bir şekilde anlamıştım.
Kadının umutla bakan gözleri benim boş bakışlarımla kesişince gözlerinden yaşlar aktı, hemen ayağa kalktı, Demir beyin yanına gidip kafasını omzuna koydu ve sessizce ağlamaya başladı.
Boş koridorun sonundan sesler gelmeye başladı, bakışlarımı o tarafa çevirdiğimde en yakın arkadaşım Sinan'ı ve canımdan çok sevdiğim kuzenim Doayı gördüm, onlar da bana bakışlarını çevirdiğinde gözlerimiz kesişti. Dağılmış halimi sadece onlar anlardı ve sanırım yine anlamışlardı.
Ayağa kalktım, birine sarılmam gerekiyordu ve ihtiyacım olan şey çok yakında olacaktı, sanırım. Onların yanına hızlı bir şekilde yürüdüm, tam önlerinde durduğumda başımı kaldırıp onlara baktım. Sinan bende ne gördü bilmiyordum ama bana beni anlıyormuş gibi gülümsedi.
"Arjin'im, sarılmak istiyor musun?" Gözlerim dolu dolu, kafamı aşağı yukarı salladım.
Beni kendine çekip sıkıca sarıldı, ellerimi beline sardım, ben de ona sıkıca sarıldım. Doa: "Ama ben kıskandım ki, ya beni de alın aranıza, yoksa küserim."
Sinan'la aynı anda güldük, aramızı açtığımızda Doa küçük bir çocuk gibi aramıza girip ortamızda durdu ve gülümseyerek kollarımızı ona sardık.
İşte ne olursa olsun, başınıza ne gelirse gelsin, sonunda sizi sıkıca kucaklayacak, size destek verecek, sizi anlayacak arkadaşlarınızın olması dünyanın en iyi hislerinden biriydi.
─── ⋆⋅☆⋅⋆ ───── ⋆⋅☆⋅⋆ ───── ⋆⋅☆⋅⋆ ──
Bölüm nasıldı sizce?
Arjin yeni ailesini kabul edecek mi?
Sinan hakkında düşünceleriniz?
Doa hakkında düşünceleriniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arjin ~Yaşam ateşi~
ChickLitGözleri denizdeki dalgalar kadar kasvetli ve sonsuzdu. Onun beni kendi karanlığına sürükleyeceğini hissediyordum, ya da belki de ben onu gerçek olmayan hayatıma sürükleyecektim. "Belki de benim kimsesizliğimi sevecekti, kim bilir? Tıpkı benim onun k...