Sinirle vurulan boks torbasından çıkan sesler Chan'ın kulaklarını dolduruyordu. Hemen yanında oturup birileriyle mesajlaşan arkadaşı sonunda oflayarak telefonu cebine atmış ve Chan'ı daha fazla bileğine zarar vermemesi için uyarmaya gelmişti.
Yaklaşık yirmi dakika önce de uyarmaya çalışmıştı ama Chan'ın siniri gözünden okunuyordu. Tek bir kelimesinde küfür yemiş ve kafasına yumuşak bir yumruk atmıştı Chan.
Seungmin Chan'ın vurduğu boks torbasının biraz uzağında durdu. "Bırak artık şunu, saat geldi."
Chan cevap vermeye gerek duymadan önündeki torbaya yumruklarını savurmaya devam etmişti. Bileğinde bir acı olduğuna karşı çıkamazdı, her yumruğunda o acıyı hissetmeye devam ediyordu ama aynı zamanda ondan korkmuyordu. Korksayda buralarda olamazdı zaten.
Seungmin sabır çekip Chan'ı nasıl vazgeçtirebileceğini düşünmeye başlamıştı. Yanlış bir şey söyleyip yeni hedefi olmak istemiyordu.
Kafasını geriye atıp bir süre düşündü. Sonunda aklına kendisince mantıklı bir fikir geldiğinde heyecanla konuştu. "Chris ben hamileyim."
Chan gerçekten son vuruşunu yaptıktan sonra Seungmin'e boş gözlerle bakmaya başlamıştı. Alnından akan terler ve kesip kesip aldığı nefesiyle öylece Seungmin'e bakıyordu.
Seungmin boğazını temizledi ve Chan'ın ellerindeki eldivenlere uzandı ve torbayla önüne geçti. Chan ellerini hızlıca geriye çektikten sonra "Ne diyorsun amına koyayım?" dedi. Sanki kendisine yeni gelmiş gibi tepkiler veriyordu.
"Şakaydı canım," diyerek gülümsedi. "Kontrol günün geldi. Hastaneye-"
"Siksen gitmem ben oraya, çekil önümden."
Seungmin saçını arkaya doğru taradı eliyle. Tek kaşını havaya kaldırdı. "Gitmezsen bu maça çıkmama süreni uzatmak için elinden geleni yapacak doktor haberin var değil mi?"
Chan doktorun varlığını tekrar hatırlayınca gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sinirini kontrol etmek doktor yüzünden daha zor geliyordu ona eskisine göre. "Doktoru öldürmemek için kendimle verdiğim savaşı anlayamazsın, Seungmin." dedi hâlâ kendisini sakinleştirmeye çalışırken.
Devam etti, "Sinirimi senden çıkarmamak için de çok zor duruyorum Seungmin."
"Ya kral ben n'aptım amına koyayım?"
"Tamam kes, çekil önümden."
"Olmaz. Bir saat kaldı randevuya, erken gitmemiz lazım. Git duş al giyin gel." Arkasını dönüp ikisinin de çantalarını aldı oturdukları yerden. Chan arkasından ona bakıyordu. Seungmin tekrar ona döndüğünde hâlâ sinirli bakışlarına maruz kaldığından dolayı kendisini açıklayamaya çalışmaya devam etti.
"Chris, gitmek istemiyorsun, sinirlisin biliyorum. Maçlara çıkma süren kısalsın diye uğraşıyoruz burada sen boks torbası dövmeye devam ediyorsun. En azından gidelim."
Chan elindeki eldivenleri çıkartmak için dudaklarını kullandı. Dişleriyle tuttuktan sonra cırtcırt kısmından yüksek bir ses çıkmıştı. Sonunda her iki eli de eldivenlerden kurtulduktan sonra çantasını Seungmin'den aldı.
Beraber spor salonundan çıkarak soyunma odasına geçmek için yürümeye başladılar. "Sen oraya gidip o çocuğu görmek için beni kullanıyor olabilir misin?"
Seungmin, "Ne, hangi çocuk, anlayamadım." dedi malı oynayarak.
Soğuk suyunu kafasına dikmeden önce konuştu Chan. "Tilki gözlü çocuk işte, neydi ismi unuttum."
"Tanımıyorum öyle birisini."
"Siktir git," dedi gözlerini kısarken. "Doğru düzgün anlat."
Sonunda soyunma odasına geldiklerinde Chan hiç beklemeden üzerini çıkartmış, Seungmin de sırtını duvara yaslamıştı. İç çekti Seungmin. "Ben malım galiba ya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing without you, chansung
Fanfictionbeni sevmeyi hiç bırakma çünkü sahip olduğum tek şey bu.