0.3

340 46 50
                                    

...

Jisung ve Chan hastaneden çıkıp yakınlardaki bir kafeye geçtikleri sırada Seungmin Jeongin'i hastanede aramaya devam ediyordu. Sabah attığı günaydın mesajına yanıt verdikten sonraki diğer mesajlarına bakmamıştı hâlâ.

Sonunda onu acilde, bir arkadaşıyla konuşurken gördüğünde arkasındna sessizce gelmiş ve konuştuğu arkadaşı onu görünce "Sanırım arkadaşın geldi." diyerek konuşmalarını yarım kesmişti. Seungmin arkadaşına kafasını sallayıp gülümsedikten sonra gözlerini, arkaya dönüp ona bakan Jeongin'e çevirdi.

Jeongin gelen kişinin Seungmin olduğunu görünce arkadaşıyla vedalaşmış ve dikkatini ona vermişti. "Neden geldin?"

"Seni görmek istedim."

"Bugün çok yoğun burası, başka zaman görüşürüz."

"Birkaç dakikan yok mu benim için?" Seungmin'in söylediğiyle ona, bir haftadır mesajlarına geç bakıp kendisine birkaç dakika ayırmadığıyla ilgili laf atmak istedi ama yapmadı, sustu. Derin bir nefes aldıktan sonra Seungmin'i kolundan tutup "Dışarıya gidelim." dedi.

Birlikte yürümeye başladıklarında Seungmin konuştu. "Beni arkadaşın olarak mı biliyorlar?"

"Çok yakın değildik onunla, seni tanımıyor o yüzden."

Seungmin gülümseyip Jeongin'e baktı. "Tanıyan arkadaşların var yani?"

"Pek sayılmaz." Jeongin ciddi yüz ifadesinden ödün vermiyordu. Dışarı çıktıklarında hastanene bahçesinin banklarının yakınındaki büfeden kahve almışlar ve banka oturup içmeye başlamışlardı.

Jeongin sıcak kahvesini avuç içlerine bastırırken ne söyleyebileceğini bilmiyordu. En son iki gün önce görüşmüşlerdi ve o günde Seungmin arkadaşının son anda iptal olan maçıyla ilgilenmek adına konuşmalarını yarıda bırakmıştı. Onun her hareketine kırılıyormuş ve kafasına takıyormuş gibi davranmak istemiyordu ama istemsizce oluyordu.

Daha önce kimse Jeongin'i Seungmin'in beğendiği kadar beğenmemişti ve Jeongin bunun farkındaydı. Onu olduğu gibi seven birisini bulduğunu düşünüyordu ve içten içe onu kaybetmek istemiyordu. Onu sevmek istiyordu ve aynı şekilde Seungmin de onu sevsin istiyordu.

"Nasılsın..." diye söze başladı sonunda Seungmin. "Çok yoğun musun bu hafta?"

"Sayılır, cumadan sonra boşum ama, evdeyim yani." Seungmin anladığını belli eden bir mırıltıyla beraber kafasını salladı. Onun vakti olduğu zamanlar Seungmin dolu oluyordu ve bu durum canını sıkıyordu. Bu hafta sonu ailesinin yanına gitmek zorundaydı, taşındığı için evden alması gereken birkaç eşyası kalmıştı Seungmin'in.

Jeongin ortamın sessiz oluşundan rahatsız oldu. "Sen... Sen ne zaman müsait olacaksın benim için?" Dudaklarını yaladı. Aklındakileri genelde tartıp söyleyen birisiydi ama Seungmin'le tanıştığından beri her şeyi direkt söylemeye başlamıştı.

İkilinin gözleri birleşti. Seungmin derin bir nefes aldı ve kahvesinden yudumladı. Jeongin Seungmin'den bir cevap gelmeyeceğini düşündüğünde kalbinin kırıldığını hissetti. Seungmin dudaklarını bardaktan ayırdıktan sonra konuştu. "Bu hafta sonu senin için müsait olacağıma emin olabilirsin."

Jeongin şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Cidden mi?"

Seungmin kafasını aşağı yukarı sallarken gülümsedi. "Cidden... Ben seni evinden alırım, geçen hafta gitmek istediğin restoranta gideriz, nasıl olur?" Seungmin, kendisini dinleyen çocuğun gözlerinin parladığını gördü o an. Gözlerinden alamadı gözlerini. Onun için planlarını ertelemek sorun olmamalıydı çünkü hak ediyordu. Aptallık etmeyecek ve onun için çabalacaktı.

nothing without you, chansungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin