0.7

268 51 39
                                    

oy vermeyi unutmayın!!

...

Jisung her ne kadar bir süre Chan'ı görmek istemese bile o gün Chan'a patladığında -içinde hâlâ söyleyemedikleri vardı, kendisini tutabilmişti o gün- kendi içerisinde bir şeyleri Chan'ın daha fazla yüzüne vurmak istemişti.

Kendisinden kaçmasından nefret ediyordu. Kendisini, sürekli düşünüp Chan'ı anlamaya çalışmakla yeterince yıpratmıştı. Jisung her şeyin farkındaydı: Chan'ın duygulardan, insanlardan ve en çok sevgiden, aşktan kaçtığını biliyordu.

Madem kendisini Chan'dan kurtaramıyordu, o zaman kaçmak için de çabalamayacaktı. Eğer o gitmezse Chan'ın da gelmeyeceğini biliyordu aynı zamanda.

Chan'ın evine gittiği gün üzerinden tam beş gün geçmişti. Jisung her cuma Bang Chan'ın maça çıktığını biliyordu. Bugün de muhtemelen maça çıkmayacaktı ama arkadaşlarından birisini izlemeye gidecek olabilirdi.

Hava çok karanlık olmadan hastanede üzerini değiştirip elini yüzünü yıkadı. Hastaneden çıkıp hızlıca arabasına geçtiğinde telefonunu arabasına bağlayıp Felix'i aradı. Felix'in sesini duyunca konuştu. "Felix, naber n'apıyorsun?"

"Bir şey yapmıyorum, çok sıkıldım seni bekliyorum. Keşke Changbin mesaiye kalmasaydı ya..." Jisung güldü ve konuştu. "Ben de biraz geç kalacağım balım. Son dakika bir işim çıktı." diyerek yalan söylemek zorunda kaldı. Belki zorunda da değildi ama henüz arkadaşlarıyla paylaşmaya hazır değildi.

"Nasıl ya!" diye bağırdı Felix şımarık çocuk edasıyla. "Ay ben ölüyorum o zaman bugün sıkıntıdan!"

Jisung direksiyonu kırmadan önce konuştu. "Ölmezsin bir tanem, bir şeylerle uğraş."

"Ben uğraşırım uğraşmasına da sen dikkat et, geçen gün yaşadığın şey tekrar yaşanmasın."

Jisung aklına gelenlerle dudaklarını yaladı ve yutkunarak sesinin rahatlığını korudu gerilmesine rağmen. "Yok gelmez, korkma, korurum ben kendimi. O gün boşluğuma gelmiş orospu çocukları, pardon, çantamı çalmaya çalışmışlar. Çantam da yok zaten bugün."

"Ya bilgisayarını ne yapacaklardı acaba senin, içinde sadece hastalarınla alakalı şeyler var! Aptallar."

Jisung güldü. "Sıfırlayıp satarlardı güzelim. Neyse çok düşünme sen bunu, en azından bana bir şey olmadı." Yalandı, yüzüne hırsızlardan bir tanesinden sert birkaç yumruk yemişti.

Arkadaşının yaptığı mimikleri telefonun diğer ucunda olsa bile hayal edebiliyordu Jisung. Felix konuştu bağırarak: "Aynen gelmedi, dudağın patlıyordu az kalsın Jisung ya!"

"Ay Felix, tamam endişelenme sen! Bir şey olmayacak çok geç kalmayacağım söz, hadi kapattım, dikkat et."

Sonunda telefonu kapattığında Jisung maçların olduğu yere gelmişti. Arabasını uzağa park edip bir süre içeri girip çıkanları izledi. Chan ortalıklarda yoktu, muhtemelen erkenden gelmişti.

Her türlü insan girip çıkıyordu içeriye, onlardan bir tanesi de şimdi Jisung olacaktı. İçerisinin boğuk bir ortamı vardı. Üstüne çok dikkat çekmemek adına siyah kıyafetlerini geçirmişti.

Telefonunu cebine atıp arabadan indi ve uzun yolun ardından içeriye girmek için kapıdaki güvenliğe kimliğini gösterdi. Bu güvenliği tanıyordu. Chan yine Jisung'u deli gibi sinir ettiği bir gün kollarından zorla kaçıp girmişti içeriye.

Bazen Chan güvenliklere tembih ediyordu Jisung'u içeri almamaları konusunda. Bugün öyle bir şey olmamış olmalı ki güvenlik içeri girmesine izin verdi.

nothing without you, chansungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin