Atış serbest.
*
"Zeze...'' Ebrar arkasını döndüğünde Zehra boş bulunup sıçradı. Ders ne ara bitmişti de insanlar ayaklanmıştı. ''Ne var yaa bağırıyorsun.'' Bugün herkesin yüksek sesle konuşup onun sabrını zorlama gibi bir derdi vardı herhalde.
''Üniversiteler arası voleybol turnuvası düzenlenecekmiş. Son başvuru 2 hafta sonraymış. Bizde katılalım.''
Bir heyecanlanır gibi olmuştu ama sonra tekrar bakışları yarıya indi Zehra'nın. ''Vize dönemi başlıyor.''
''Başvuru iki hafta sonraymış dedim maçlar değil.'' Sen hangi gezegendesin derdi ona Ebrar normal zamanda olsa ama nerede olduğu belliydi. Dedesindeydi aklı. En azından öyle sanıyorlardı. Zehra kitaplarını çantasına atıp ayaklanırken Ebrar onu bakışlarıyla oturduğu yerden takip etti. ''Ne diyorsun yani?''
''İstiyorsan katıl.''
''O ne demek kız?'' Ebrar da toparlanmaya başlamıştı. ''Ben katılmayacağım demek.''
''Zeze saçmalama. Beni bekle.''
Bir kaç adım attıktan sonra durdu Zehra. ''Sen niye katılmıyorsun?''
Omzunu silkerek karşılık vermişti. Bazen böyle olurdu Zehra. Sırtındaki fizik kitapları her geçen gün daha da ağırlaşıyordu sanki. Yük oluyordu ona. Yanlış karar vermiş olmanın hüznü çöküyordu üstüne. 3 yıl sonra İngiltere'ye sonra da Amerika'ya gidecekti. Tarık'ı düşünüyordu bazen... Bu tip zamanlarda aklından geçen şey ondan ayrılmak oluyordu ama hiçbir zaman cesaret edemiyordu. 3 yıl sonra zaten bitecek bir ilişkinin içinde ne kadar durabilirdi ki? Ona alıştıkça her şey daha zor olacaktı. Sarılırken bile bir gün sarılmayacak olacağını düşünüp daha sıkı sarılası geliyordu. Böyle olmamalıydı insanlar ilk aşklarını hep hiç bitmeyecekmiş gibi ölüm onları ayırana kadar beraber olacakmış gibi yaşıyorken o zaten biteceğini bilerek yaşıyordu.
''Dedeni ziyarete istersen seninle gelebilirim.''
''Gerek yok.'' Birlikte yürümeye başladıklarında Ebrar konuya geri döndü. ''Sende katıl sen olmazsan zaten kazanamayız.'' Vakıfbankın alt yapısında yetişmiş bir voleybolcuydu o. Babası ona hep bunu yapıyordu işte. Bir şeyleri veriyordu, en iyisi olmasını sağlıyordu ve sonra biteceği günü belirliyordu. Voleybol oynarken sadece üniversiteye kadar süreceğini en başından biliyordu. Tarık'la ilgili sorun çıkartmıyorlardı o da bitecekti ve bunu hepsi biliyordu. Evlenecek değildi. Evlenemezdi. Amerika'ya gidecekti ve kariyerine mani olacak bir şeylerin içinde olamazdı.
''İstemiyorum.'' Voleybol topu onu zehirliyormuş gibi hissediyordu. Sanki topu eline aldığı her an, oynarken olması gereken yerdeydi. Mutlu, neşeli, hırslı, eğlenceli ve rekabetçi. Damarlarına suni yolla tüm bunlar enjekte ediliyordu sanki. Her seferinde içinde olduğu hayattan daha çok uzaklaşıyordu. Turnuva mı? Zehra Güneş almayacaktı...
''Daha geçen ay voleybol maçı yaptırttın bize.''
''Jübilemdi o benim.''
''Zeze saçmalı...''
''Voleybol oynayınca kendimi mükemmel hissediyorum.''
''Ne güzel...'' Bugün kimse Zehra'nın lafını bitirmesine izin vermiyordu! ''Güzel değil Ebrar sonrasında kendimi berbat hissediyorum.'' Bir an parkede zıplayıp topa vuruyordu diğer an ise 1000 sayfalık bir kitapla çalışma masasında, kahve kokusu ile buluyordu. En kötü yanı ise tüm bunlar geçtiğinde eğer her şey babasının dediği gibi olursa ki bu Zehra'ya bakıyordu çünkü babasının dediği gibi olması için babasının dediklerini harfiyen yapması gerekiyordu o da bu yüzden yapıyordu... NASA'da çalışıyor olacaktı. Oraya kadar her şey berbat olsa da orada olursa her şeyin iyi olacağını biliyordu onu heyecanlandıran kısım en sondaydı. Sürekli sayı alınamayan 10 yıl sürecek bir maçın içindeydi.