Atış serbest.
Milli takımda tek boş adam bulunduran ülke biziz. Şöyle bir his veriyor: Biz viliybil ilkisiyiz.
*
Hande'nin eli havada öylece dururken Saliha bileğinden yakalayıp sertçe aşağı indirdi. Şu an vurdumduymazlığın hiç ama hiç sırası değildi. ''Biz dışarı çıkalım...'' İsmail'e doğru ilerlerken karşısında daha önce hiç ama hiç görmediği öfkeli bakışlarla karşılaştı Saliha. ''Yok öyle!'' İsmail kükrediğinde Hande duruşunu dikleştirdi.
''Saliha bir şey söyle hayır de.''
Eğer içinde İsmail'e karşı ufacık da olsa bir şey kalmış olsaydı Saliha hayır derdi. Şu an Zehra hiç derdi değildi. Hande ile bir şekilde toparlarlardı ama İsmail'le bir daha toplaması imkansızdı. O da bunu istiyordu. Artık peşinde koşsun istemiyordu.
''Ayrıldık biz.'' Doktor masasına doğru ilerleyip güvenliği çağıracakken açık kapıdan içeri iki tane çam yarması gibi adam girmişti. Neye göre kime göre diye düşündü Hande. Onun arkasından sedyeye eğilip dirseklerini koymuş olan biteni sakince izleyen Zehra'ya göre hiç de çam yarması sayılmazlardı. Birinin belinde tabanca vardı. Silah varsa patlardı ve bu kötüydü. İnsanlara şöyle bir bakınca doktorun bu durumla alakası yoktu onu kafadan eleyip Saliha'ya geçti. İsmail onu öldürmek ister gibi bakıyordu. Eh bir şansı olurdu. Yanındaki kafaya baktı. Zehra'nın da hiç şansı yoktu. Bu ortamda o kurşun ya boynuzlandığını düşünen zavallı İsmail'in bir yerine girerdi ya da Hande'nin.
İnşallah İsmail'in girerdi. Onun kafasına daha yeni dikiş atmışlardı. Tüm şansını bu kafasındaki 12 dikişte harcamış olmalıydı.
O bunları düşünürken Zehra kendini dikleştirip Hande'nin dibine kadar girdi. ''Eski sevgilisi mi?''
''Saliha, Hande! amınakoyayım! Hande! Arkadaşımız. Baldız dediğim kız!'' Güvenlik iki kolundan tutmuş İsmail'i kapıya doğru sürüklerken direnmeye çalışıp hala bağırmaya devam ediyordu. ''Salihaaa bunu bana yapmış olamazsın! Salihaaa bir şey de!''
Hande yüzünü buruşturdu. Baldız denmesinden hiç hoşlanmıyordu. Arada bir bu kelimeyi ona söylüyordu o da hiç tepki vermeden hayatına devam ediyordu.
Vaov. Baldız. ''Baldız baldan tatlı olmuyormuş demek ki...'' Zehra mırıldandığında Hande tam burnunun dibindeki kıza döndü. Zehra'nın yanağı onun burnuna neredeyse değecek yakınlıktaydı.
''Ben hallederim.'' Saliha gözleri dolu dolu kapıdan hızla çıktı. Biraz abartmışlardı galiba bu sefer. İsmail bu kadarını hak etmemişti... Doktor da onlarla çıkmış odada sadece Zehra ve Hande kalmışlardı. Yanak buruna. Burun yanağa. Zehra ona döndüğünde burun buruna.
''Bana niye öyle bakıyorsun Baladın?'' Kaşları çatıktı Hande'nin. Bu kızın bir kokusu yok muydu ya? Kokmuyor muydu?! Niye Hande alamıyordu. ''Çocuğu harcamışsınız anladığım kadarıyla.''
''Kimseyi harcamadık. Onlar ayrılmışlardı.''
''Bundan İsmail'in haberi çok yokmuş.'' Zehra gülümsediğinde o kadar yakındılar ki sadece kısılan gözlerini görüyordu dudaklarını değil.
''Bu seni ilgilendirmez.'' Hande ondan uzaklaşmak için sedyeden atladığında Zehra aklına gelen şeyle durdurdu. ''Bir dakika. Sen tetenos oldun mu?''
Olmamıştı... ''Gerek yok.'' Kapıdan koşarak çıkmak isterdi ama Saliha'nın montu ve çantası koltuktaydı, hastane masraflarını ödememişti. Kendi montuyla çantası da sedyenin uç tarafındaydı.
''Olacaksın.''
''Ya dur bir ortalık karışık zaten.''
''Yediğin naneler yüzünden olabilir.''