"Tamam Felix, sakin ol." Çoktan sekiz saati dolmuştu. Hâlâ Yeji'ye bir şey soramamıştı. Telefonuna uzanıp Yeji'yi aradı
"Fe-Felix..."
"Yeji, o adam hakkında ne biliyorsun?"
"Ben..." Felix yavaşça gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Kızın ağladığı telefondan bile anlaşılır haldeydi. "Bak, Felix. O... O benim abim. Kaçığın teki o. Senin için..." kız uzun bir süre durdu ve sonra "senin için hiçbir şey yapamam Felix, özür dilerim." Yeji'nin ağlamalası artmıştı. Ryujin kızın elinden telefonu aldı ve Felix'e" Ne yaparsan yap sakın kaçmaya çalışma." dedi onun da gözleri dolmuştu. "Bugün işinden izin al ve kafana göre takıl." dedi. Felix hâlâ ne dediklerini anlamaya çalışıyordu, sanki her şeyi bir anda oluyordu. "Kızlar bakın, evinize geleceğim ve bana her şeyi baştan anlatacaksınız tamam mı?" daha sonra telefonu cebine koydu ve hazırlandı. Tam kapıdan çıkarken masanın üzerindeki notu fark etti, Chan için yazdığı notu. Ancak o kağıdı almayacaktı, sadece içinden gelenleri ona söyleyecekti. Bunun daha doğru olduğunu düşündü.
~☆~
"Benim de abim hakkında bildiğim pek bir şey yok-"
"Nasıl olmaz, insan abisinin hakkında nasıl azıcık bir bilgiye sahip olabilir!"
"Ö-özür dilerim Felix" Daha sonra sarı saçlı oğlan durdu. Kız zaten mahvolmuştu ve o Yeji'ye bağırıyordu. "Asıl ben özür dilerim, Yeji. Senin bir suçun yok, sonuçta bu abinin yaptığı bir şey değil mi?" Gerçekten kendinden utanmıştı. Neden bağırmıştı ki? Kız hıçkırıkları azalınca anlatmaya başladı. " Adı Hwang Hyunjin. Normalde küçükken böyle değildi, yani biz beraberken. Ancak..." Yeji bir şey hatırlamış gibiydi. Ryujin ve Felix'e baktı. "Bu üçümüzün sırrı olarak kalacak." Dedi. Felix ve Ryujin birbirlerine baktılar ve sonra başlarını onaylarcasına salladılar. "Sanırım babam annemi öldürdüğünde bu hale geldi."
"Ne?!" Diye bağırdı Ryujin. "Hepimiz bir araba kazasında olduğunu sanıyorduk, bize öyle söylemiştin!"
"Şu an önemli olan bu değil!" Felix'e döndü. "Bildiğim kadarıyla öldürmek için birinden emir alıyor. Ama abimden kaçamazsın Felix, o bir şeyi kafasına taktıysa yapmadan ölmez."
~☆~Chan'a içinden gelenleri söyleyecekti ama olmuyordu. Ya bir şeyleri yanlış söylerse ve Chan da yanlış anlarsa? Bir şeyleri mahvedeceğini biliyordu. Kendi kendine kafasında senaryolar kurarken sonunda Bang Chan'ın evine gelmişti. Derin bir nefes aldı ve sonra zile bastı. Ardından bir adım geri gidip kapının açılmasını bekledi.
Kapı yavaşça açılıyordu. Felix'in kalbi daha da hızlı atmaya başlamıştı. "Sen de kimsin?" Felix şaşkınılka kapıdaki çocuğa bakıyordu. Çocuk ona gülümsedi ve "Selam ben Seungmin." dedi. " Sen de Felix olmalısın. Chan senden çok bahsetti, kıskanmadım değil." Sonra Felix'e göz kırptı ve içeri girmesi için kapının önünden çekildi. Felix hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Koridorun solundaki banyodan çıkan Chan'ı gördü. Beyaz bir havlu ile saçlarını kurutuyordu. Havluyu omuzlarına atıp kapıya yöneldi. "Vay be kimler gelmiş!" dedi ve Felix'in omuzlarını sıvazladı. Sonra çocuğun hayretle Seungmin'e baktığını fark etti. "Haa sana söylemedim değil mi?" Sonra parlayan gözleriyle Seungmin'e döndü. İşte Felix o an her şeyi anlamıştı. "Aslında dün ilk sana haber verecektim ama müsait değildin anlaşılan-" Felix gözleri dolmadan oradan ayrılmak istiyordu. Sonra telefonu çalıyormuş gibi yaptı. "Bir dakika, erkek arkadaşım arıyor." Lanet olsun! Neden böyle bir şey söylemişti? Aklı başınca Chan'ı kıskandırmaya çalışıyordu Onlara arkasını dönüp birkaç adım uzaklaştı. Konuşuyormuş gibi yaptıktan sonra onlara dönüp "Benim gitmem gerekiyor." Dei Chan'ın ağladığını görmemesi için dönüp hızlıca yürümeye başladı.
~☆~
Artık yaşaması için hiçbir sebep kalmamıştı. Hafiften gülümsedi ve dışarıda yağan yağmuru izlemeye başladı. "Ne bekliyordun ki Felix, sana aşık olmasını falan mı?" dedi kendi kendine. Sandalyesini cama iyice yaklaştırıp kafasını pencereye yasladı. Artık sadece katilin gelip canını almasını bekliyordu. "Her ne olursa olsun incir ağacı çiçek açmadan seni sevmeyi bırakmayacağım Chan." dedi."O ağaç götüne girsin." Arkasını döndüğünde Hyunjin'in gelmiş olduğunu gördü. Ancak yüzünde korku yoktu, sadece gülümsüyordu. "Sana bırakıyorum, Hwang Hyunjin, ne istersen yapabilirsin bana." dedi hüzünlü bir sesle. Katilin yüzündeki bütün heyecan ve hırs gitmişti sadece aval aval Felix'e bakıyordu. "N-ne? Seni öldürmemem için bana yalvarmayacak mısın?"
"Hayır." Felix sandalyesinden kalkıp katilin yanına gitti. "Yaşamam için artık bir sebep yok." Bunu söylerken ağlıyordu ve aynı zamanda gülümsüyordu. Hyunjin o an ne yapacağını şaşırdı. "Hayır," dedi. "Ben seni öldüremem." Felix afallamış bir şekilde Hyunjin'e bakıyordu. "İstediğim şey seni öldürmek değildi, önümde acı çektiğini görmekti. Eğer sen ölürsen bundan keyif alacaksın. Ben senin mutlu olmanı istemiyorum."
"Manyak mısın oğlum sen!" dedi Felix hızla. "Yemin ediyorum, senin kadar kafayı yemiş birini görmedim ben! Her neyse, sen beni öldürmezsen ben kendim ölürüm." Katil sırıttı
"İzin vereceğimi mi sanıyorsun, sana yaşamanın değerini öğretip sonra istemediğin bir anda seni öldüreceğim. Ama o zaman bu zaman değil." Felix artık katilden korkmuyordu. Sadece göz devirdi ve sonra "Madem öyle, beni yalnız bırak." dedi ve arkasını döndü. Hyunjin etrafa göz gezdirdi. Gözü dışarıda yağan yağmura takıldı. Sonra gülümseyip Felix'in yanına gitti ve elinden tuttu. Felix aniden dikildi. "Ne yapıyorsun!"
"Dışarı çıkıyoruz."
"Ne!?" Hyunjin göz devirip Felix'i kapıya sürükledi. "Bekle en azından yanıma şemsiye alayım"
"Gerek yok, zaten ıslanmak için çıkıyoruz."
Daha da yazacaktım ama zaten okuyan yok o yüzden sonraa
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmpossible / Hyunlix
ФанфикGüneş ve ay gibiydiler, birinin doğması için diğerinin batması gerekiyordu...