Changbin onlar hakkında bir gariplik hissediyordu.Tuhaf bir ilişkileri vardı, ilişkide milerdi? Kim toplum içinde osuruk sesi çıkartıp sevgilisini rezil ederdi? Peki erkek arkadaşı ona sarılınca elleri ile geri iterdi? Changbin normalde böyle şeylerden uzak dururdu ve insanların özel hayatına girmezdi ancak çilli çocuğun ondan bir şey sakladığından ve ondan bir şey öğrenemeyeceğinden emindi. Onun için siyah saçlı çocuğu takip etmeye başladı.
~☆~
Hyunjin evine gelmişti. Kapının kilidini açıp içeri girdi. Changbin muhtemelen çocuğun odası olan açık camın altına girip siyah saçlı oğlanın odaya girmesini umut etti. İstediği olmuştu, çocuk elinde sıcak bir kahve ile odaya girmişti. Changbin, çocuğun onu görmemesi için kafasını eğdi. "Ah bebeğim, özlettin kendini." bebeğim mi? Felix'ten mi bahsediyordu? Gerçi ondan bahsetmesi biraz saçmaydı çünkü daha birkaç saat önce beraberlerdi ve yapış yapış seven birine pek te benzemiyordu. "Sensiz bir gün geçirmek o kadar zor ki," kesinlikle Felix'ten söz etmiyordu. "Oyunumuz yarım kalmıştı değil mi? Ancak biraz daha sabret güzelim, biraz daha." Bu çocuk Felix'i aldatıyordu! Kafasını hafifçe kaldırıp kimle konuştuğuna baktı, Changbin o an büyük bir ters köşe yaşamıştı işte. Siyah saçlı çocuk elindeki FAMAS'ı okşuyordu. Tüfeği yavaşça dolabına koydu ve sonra sweatshirtünü çıkardı. Belindeki silah kılıfının cırt cırtını açıp kılıfı masaya koydu. Sonra yavaşça giydiği beyaz tişörtü çıkarttı. Eli pantolonuna gidince Changbin izlemeyi bıraktı. Tam o sırada siyah saçlı oğlanın telefonu çaldı. "İşini bitirdin mi Hwang?"
"Henüz değil şefim, ancak merak etmeyin, yakında Lee Felix diye biri kalmayacak."
" Daha değil ne demek, basit bir veledi altı günde öldüremedin mi! Hani iki güne kalmaz hallolurdu?"
"İşlerime fazla karışmayın şefim, onun sonunu istediğim zaman getiririm."
"Ben senin şefinim Hwang Hyunjin-" Oğlan telefonu kapadı. Ancak başına büyük bir bela açmıştı. Şefinin daha önce sinirli yanını görmemişti ve onu çıldırmıştı.
Changbin onu tutuklamak için uyumasını bekleyecekti, silahları o kadar yakınken katile yaklaşması aptallıktı. Bu yüzden camın altında gizlendi ve bekledi...
~☆~
Katil uyuyunca Changbin sessizce açık camdan içeri girdi. Tedbir amaçlı bütün silahları camdan attıktan sonra katilin yatağına doğru yaklaştı. "Fiziğimi beğendin mi komiser?" Katil yatağında doğruldu. "Yapma, beni takip ettiğini anlamadığımı mı zannediyordun, oradan bir acemiye mi benziyorum komiser?" Changbin hızlıca silahını Hyunjin'e doğrulttu. Katil sadece gülümsüyordu. Böyle bir durumda nasıl bu kadar rahat davranıyordu? "Silahında mermi var mı peki?" Changbin sırıttı " Hiç şüphen olmasın, bu sabah doldurdum."
"Öyle mi, ben de boşalttım." Changbin hayretle katile bakıyordu. O an tabancasının her zamankinden daha hafif olduğunu fark etti. "Ellere ne dersin? Yerindeler, şimdilik." Changbin bir katilden korkacak değildi, katilin teklifini kabul etti.
~☆~
Changbin Hyunjin'i duvar ike kendi bedeni arasında sıkıştırmıştı. Kontrolsüzce katilin yüzünü yumrukluyordu. Hyunjin arka cebinden otomatik çakıyı çıkarıp komiserin mide boşluğuna soktu. Changbin acının şokuyla geriye doğru sendeledi. Ayakta durmakta zorlanıyordu, sonunda yere düşmüştü. "Hani sadece eller vardı?" Katil kanayan burnunu sildi. "Sözümde duracağımı kim söyledi? Bir suçlu ile anlaşma yapmadan önce düşünseydin." Changbin eliyle kanayan yerini tutuyordu. "Merak etme ölmeyeceksin." dedi Hyunjin. Changbin fazla kan kaybetmişti, başı dönüyordu. "Neden Felix'i öldüreceksin?"
"Şefim dedi."
"Şefin kim peki?"
"Fazla merak ölümüne yol açabilir komiser, fazla merak ölümüne yol açabilir." Changbin katilin onu bırakmayacağını biliyordu. Ancak kafasını daha fazla tutamıyordu, karşı koymayı bıraktı, artık bayılmıştı...
~☆~
Felix uyandığında karşısında sandalyede oturup kitap okuyan katili gördü. Hızlıca yatağında doğruldu. "Gizlice evime girmeyi ne zaman bırakacaksın- yüzüne ne oldu senin?" Hyunjin kitabı yatağın yanındaki komodinin üzerine koydu ve ayağa kalkıp boy aynasının karşısına geçti. "Bu da ne!" dedi katil hayretle. "Ne kadar da yakışıklıyım." Felix göz devirdi. Onun her şeye rağmen sakin kalmasına sinir oluyordu. Burnu kanıyordu ve gözünün hemen yanında büyük bir morluk vardı. "Bekle," diyip yatağından kalktı. "sana buz getireyim."
Getirdiği buzları Hyunjin'in moraran yerine koydu. Elindeki pamuğa oksijenli su damlatıp katilin burnuna tuttu. "Aah, Ne yapıyorsun be!"
"Ne yapıyora benziyorum? Ayrıca bunlar nasıl oldu?" Hyunjin sırıttı. "Katilini mi merak ediyorsun sevgilim?" Felix son sözüne sinirlenmişti.
"Yeter Hyunjin rol yapma, bitti artık."
"Ama seni sinir etmeyi seviyorum bebeğim, suç mu?" Sonra ellerini Felix'in beline dolayıp çocuğu kendine çekti. Felix onu itmeye çalışıyordu ama Hyunjin çok sıkı tutuyordu onu. Katil onun sırtını duvara dayadı, bir eliyle hâlâ belini tutuyordu. Felix'in kalbi hızlıca çarpmaya başladı. Sanki midesi gıdıklanıyordu. Katilin soğuk elleri profesyonelce sırtını ovuyordu. Çok hızlı adrenalin salgılamaya başlamıştı ve o an üstünde tişörtünün olmadığını fark etti...
Felix tam kendinden geçmeye başlamıştı ki Hyunjin onu bıraktı. Alaycı bir gülümsemeyle ona bakıyordu. "Etkilendin mi çilli horoz?" Felix'in yüzü hafif kızarmıştı. "H-hayır neyinden etkileneyim senin! Hem senin benden etkilenmen lazım- hayır öyle demeyecektim ben-"
"Şu seni rahatsız eden komiser bozuntusu var ya, dün bütün gün bizi izliyordu."
"Ne! Bir dakika, yüzündekini o mu yaptı?" Hyunjin iç çekti. Hiçbir şey söyleyemiyordu ancak Felix sormaya devam ediyordu. "Nerede o?"
"Evimde."
"Evinde mi! Sen delirdin mi, neden hala buradasın!"
"Merak etme bir şey yapamaz, kan kaybından bayıldı. Bilinci yerine geldiğinde de bir zincir ile duvara bağlı olacak, kaçamaz."
"Kan kaybı mı, Hyunjin ne yaptın sen!" Changbin'e zarar verenin o olmamasına rağmen stresten ölüyordu. Buna rağmen Hyunjin hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. "Kahven var mı?"
"Başlatma beni kahvene manyak! Komiseri bayıltmışsın rahatlığa bak!"
"Tamam, madem sen yapmayacaksın ben kahve yaparım kendime." Odadan çıkıp mutfağa doğru yürürken telefonu çaldı. "Hwang, Seul'deyim." Hyunjin duraksadı. Şefi, New York'tan Seul'e kadar gelmişti. "Eğer bugün 22:00'a kadar Felix ölmezse senin de, onun da işi bitecek."
"Ama şefim-"
"Sözümü dinle Hwang Hyunjin, kan yeminini unutma." daha sonra telefon kapandı. Hyunjin bembeyaz yüzünü Felix'e döndü, donup kalmıştı.
- İşler karışmaya başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmpossible / Hyunlix
FanfictionGüneş ve ay gibiydiler, birinin doğması için diğerinin batması gerekiyordu...