"Seni burada hızlıca öldürebilirdim Hyunjin," dedi Minho. "ama istiyorum ki biraz acı çek. Merak etme, benim yaşadıklarımın %10'u bile değil birazdan yaşayacağın." Hyunjin yutkundu. O an ne yapacağını bilemiyordu. Yeni bir kılıç almaya kalkarsa kolunu kaybedebilirdi. Çaresizce Felix'e baktı, onun gözlerinin dolduğunu görmüştü. Çilli oğlan bağırmak istiyordu ancak bir şey ona engel oluyordu, sadece Hyunjin'in canının alınmasını izleyebilirdi. Minho Hyunjin'in önünü kapattığı için fazla bir şey göremiyordu ancak Hyunjin'in kılıcının yere düştüğünü görmüştü. Sonra onun çığlık attığını duydu. "Aaaaah! Minho, yalvarırım dur." Sadece bunu diyebilmişti. Felix yere su gibi akan kanı gördü, durmak bilmiyordu. Sonunda dayanamadı ve açık duran raflardan bir hançer aldı ve hızla onların yanına koştu. Hançeri sırtı ona dönük olan katilin omurgalarından içeri sokup ucunu kalbine kadar götürdü. Katil o anın şokuyla hiçbir şey diyememişti, bunu ondan beklemiyordu. Minho, o artık yerdeydi. Felix korkudan hançeri Minho'nun sırtından bile çıkarmamıştı. Yerde yatan katil ise konuşamıyordu. Sadece ona bakıyordu. Gözlerini bile kapatamadan ruhunu orada teslim etmişti. Titrek sesiyle "Lanet olsun, birini öldürdüm." diyebildi Felix. Korkuyla yüzünü Hyunjin'e döndü. O daha da beter durumdaydı. Sol gözü yerinde değildi, onun yerine kanlar boşalıyordu. Hyunjin bir duvara tutundu. Acısından ayakta bile duramıyordu. Kendine biraz geldiğinde Minho'nun kanını parmağına sürüp duvara yöneldi. "Hyunjin, ne yapıyorsun sen?" Hyunjin duvara yıldız çiziyordu. "Eninde sonunda polisler buraya gelecek. Bundan sonra duvarlarda yıldızlar olamayacağından insanlar Kanlı Yıldız'ın Minho olduğunu anlarlar. Ben de kafa karıştırıyorum.""İyi de neden?"
"Her halta burnunu sokma çilli horoz." Duvara yıldız çizdikten sonra yere yığıldı. Zorla "Islak mendil gibi bir şey bul."dedi Felix'e. Felix bel çantasından bir ıslak mendil paketi çıkardı. "Şimdi, dokunduğumuz her şeyi sil." Felix zorla yerde yatan katilin sırtındaki hançeri sildi. Hyunjin'in dokunduğu kılıcı ve kırdığı rafın dolabını da hızlıca temizledi. Hyunjin zorla ayağa kalktı. Felix'in yanına kadar geldi ve dayanamayıp bir kolunu onun omuzlarına attı ve ayakta durmak için ondan destek aldı. Eliyle karşıdaki kapıyı gösterdi. Felix Hyunjin'in belinden tutarak oraya yöneldi. Bu kapıyı da açması gerektiğini anlamıştı. Hyunjin'i yere oturtup saçındaki diğer tel tokayı da çıkardı. Bu defa elleri titrediği için işler daha da zorlaşıyordu. Sonunda kapıyı açtı ve Hyunjin'i de alarak içeri girdi, burası kamera kayıt odasıydı. Hyunjin cebinden çıkardığı peçete ile bilgisayarlara yaklaştı. Felix onunla beraber ilerliyordu "Hack falan yazacaksan istersen bana söyle-" Hyunjin bilgisayarı yere atıp kırdı. Diğer bilgisayarlara da aynı şeyi yaptıktan sonra kafasını Felix'e çevirdi. "Şimdi otele dönüyoruz."
~☆~
"Felix yaşıyor diyorsunuz yani?" Ryujin, Yeji ve Jeongin aynı anda kafasını salladı. Changbin hayretle üçüne bakıyordu. Sonra masasının üzerindeki telefona baktı. "O zaman yangının amacı neydi?" Bunu kendi kendine düşünürken söylemişti. Eliyle çenesini ovuşturdu. "Pekala," dedi onlara tekrardan dönerek. Hepsi umutla komisere bakıyordu. "Felix ya da Hwang Hyunjin hakkında başka bildiğiniz ne var?" Yeji yutkundu. Changbin onların bir şey sakladığından emindi ancak bir şey söylemeyecekleri kesindi. "Bakın, bu olayla ben ve FBI özel olarak ilgileniyoruz ve siz işimizi uzatıyorsunuz. Ne biliyorsanız dökülmeniz gerek." Kimseden ses çıkmıyordu. Changbin kafasını Jeongin'e çevirdi. "Sen..." dedi parmağıyla onu işaret ederken. "O gün bana Felix hakkında yalan söylediğini biliyorum. Çağrı merkezine ne olduğunu da biliyorsundur." Jeongin gülümsüyordu. İçinden kendine söverken endişesini gizlemeye çalışıyordu. Derken içeri Jungkook girdi. "Komiserim," dedi Changbin'in masasına yaklaşarak. "mesainizin bitmiş olması gerekiyordu, bu akşam yemek için benim evime gelecektiniz?" Changbin gülümsedi ve kafasını Jeongin'den danışmana çevirdi. "Misafirlerim var Jeon." JK Ryujin'e dönmüş ve ona odaklanmıştı. Hâlâ ondaki gizemi öğrenmeye çalışıyordu, onu keşfedecekti. Sonra sırıttı. "O zaman onlar da gelsin." Üçü hayretle birbirlerine baktı. FBI için çalışan özel bir danışman onları bir komiser ile yemeğe davet etmişti.
~☆~
"Masada bunları konuşmayalım lütfen." dedi JK yemekleri masaya koyarken. "Ama JK, kim ilk bakışta yerde yatan birinin kanser hastası olduğunu anlar ki?"
"Ben anlayabiliyorum , o da anlayabilir."
"Sen eskiden cerrahtın." JK iç çekti. Kendine bir sandalye çektikten sonra "Yemeğe odaklanın komiserim" dedi. Changbin iç çekti. Tabağındaki ete çatalını batırdı ve sonra ağzına attı. JK onun tepkisini merakla bekliyordu. Anlaşılan et hoşuna gitmişti. Çatalını tekrardan tabağına götürdü ve bir daha et aldı. "Nedir bu?" JK gülümsedi. "Domuz." dedi zevkle. Aralarındaki soğukluk ortadan kalkmıştı. Jeongin, Yeji ve Ryujin de yemeğe başladılar. "Lanet olsun JK," dedi Jeongin kadehindeki şaraptan bir yudum alarak. "işini bırakıp restoran açmalısın." JK sırıttı. "Olabilir." dedi şakasına.
~☆~
RM şakaklarını ovuşturdu. "İki saat yalnız bırakamayacağım sizi değil mi?" Hyunjin bayılmıştı ve bunları söylerken Felix'e bakıyordu. Oğlan rencide edilmiş gibi hissediyordu ancak onun suçu değildi, nereden bilebilirdi ki? Namjoon iç çekti. Felix'in omuzlarını sıvazladı. "Bak, biliyorum bu son iki haftan oldukça zor geçiyor ancak bunlara bir şekilde ayak uydurmalısın. Burası bataklık gibidir, eğer içine düşersen çıkmadı zor olur. Şimdi odana git ve dinlen" Namjoon'un bu babacan tavrı Felix'in moralini biraz olsun düzeltmişti. Son bir kere Hyunjin'e döndü, artık sadece bir gözü vardı onun. Arkasını döndü ve odasına doğru ilerledi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmpossible / Hyunlix
Fiksi PenggemarGüneş ve ay gibiydiler, birinin doğması için diğerinin batması gerekiyordu...