Hâlâ yaşıyordu. İşin kötüsü artık buna sevinemiyordu. Seungmin ve Chan mutlu görünüyorlardı, bu onun canını daha çok acıtıyordu. Ama birine değer miydi bu kadar göz yaşı? Değmezdi elbette ancak Felix bunu anlayamıyordu. Ertesi gün odasına girince masasının üzerinde Chan için yazdığı notu gördü. Cebinden bir çakmak çıkardı ve kağıdı yaktı. Alevlerin dans edişini izlerken canı yanıyordu; sanki ateş kağıdı değil onu yakıyordu...
~☆~
Tekrar işine döndü. Önlüğünü giydi ve tezgaha geçti. Sonra çok tanıdık iki yüzün kafeden içeri girdiğini gördü; Jeongin ve Yeji. Yeji dolmuş gözleri ile içeri girerken Jeongin onu yatıştırmaya çalışıyordu. Felix ise onları izliyordu. Bir masaya oturdular, Felix'i hâlâ görmemişlerdi. Onlara sürpriz yapmak için not defterini ve kalemini alıp yanlarına gitti. "Hoş geldiniz, bir şeyler alır mıydınız?" Jeongin yavaşça kafasını yukarı kaldırdı. Felix'i görünce sevinçle ayağa kalkıp ona sarıldı. "Lanet olsun, öldün sanmıştık!" Yeji yüzünü onlara döndü. Felix'i görünce hızlıca ayağa kalktı. Jeongin onu bırakınca Yeji sımsıkı ona sarıldı. Ancak o gülmüyordu, daha çok ağlıyordu. "Felix bizi çok korkutun!" Derken içeri Ryujin de girdi. Elindeki siyah çantasına bir şeyler sıkıştıtıyordu. Felix'i görünce o da aynı tepkiyi verdi ve koşarak onlara doğru geldi. Daha sonra üçü Felix'in etrafını sararak ona sarıldı. Ancak bu küçük kutlamadan Felix zevk alamıyordu. Hâlâ Chan'ı düşünüyordu. Ve hiçbiri arkada şüpheyle onları izleyen komiser Changbin'i fark etmemişti...
~☆~
Changbin onların ne diyeceğini anlayamayacak kadar uzaktı. Sadece kızıl saçlı kızın 'bizi çok korkuttun' diye bağırdığını ve yanındaki çocuğun da 'öldüğünü sanmıştık' dediğini duymuştu. İki gece önce yerle bir olan çağrı merkezini hatırladı. Bu işte onların bir parmağı olup olmadığını merak etti, eğer bir alakaları yoksa da kesinlikle bir şeyler dönüyordu...
"İyi günler Chaeryeong," dedi Changbin, telefonundan yardımcısını aramıştı. "İyi günler komiserim, size nasıl yardımcı olmamı istersiniz?"
"Çağrı merkezindeki olay, son konuşmanın ne zaman yapıldığı ve kiminle yapıldığı hakkında bir bilgi var mı?"
"Hemen bakıyorum komiserim, sadece Seul için mi geçerli yoksa bütün Güney Kore kapsamında mı?"
"Sadece Seul." Bir süre ses gelmedi. Daha sonra Chaeryeong, "Bir numara var, komiserim." dedi. " iki gün önce, saat 19.00' da yapılmış..."
"İki dakika sonra da katliam yaşandı... Numarayı arayıp bana bağlar mısın?"
"Hemen komiserim." dedi kız ve numarayı Changbin'e bağladı. Tahmin ettiği gibi telefon numarası önündeki çilli çocuğa aitti. Çocuk arkadaşlarından izin alıp yalnız bir yere geçti ve telefonu açtı. "İyi günler, kimsiniz?" Changbin telefona cevap vermedi ve oğlana doğru yaklaştı. Yavaşça omzuna doğru dokundu. Oğlan ürküp arkasını döndü. Sonra Changbin aramayı sonlandırıp telefonu cebine koydu. "Merhaba bayım, ben komiser Seo Chang-bin, size çağrı merkezindeki olay hakkında birkaç soru sormak istiyorum." Felix yutkundu.
~☆~
Peşinde psikopat, tek başına bir çağrı merkezini sollayabilen ve bunu yaparken gözünü bile kırpmayam bir katil vardı. Bunu polise söyleseydi, bir şey yapabilirler miydi? Ayrıca katil onu daha önceden de polise haber vermemesi için uyarmıştı. "Bayım, iyi misiniz?" Felix dalmıştı. Komiserin ona seslenmesi ile kendine geldi. "En son konuşmayı siz yapmışsınız, ve siz aradıktan iki dakika sonra olay gerçekleşti. Bir şey bildiğinizi umuyorum." dedi Changbin. "Eh... şey..." aklına hiçbir şey gelmiyordu. Bir kere neler olduğunu görmüştü ve bir kez daha aynı şeylere şahit olmak istemiyordu. Daha sonra aklına birkaç gün önce bandajladığı bacağı geldi "Benim bacağım delinmişti ve kan görünce bayılan birisiyim. Sekreter beni sakinleştirmeye çalıştığı esnada başım döndü ve bayıldım. Sonrasını bilmiyorum." Changbin ona inanmışsa benzemiyordu. "Bacağınızı nasıl deldiniz?" Felix dediği her sözde daha da batıyordu. Jeongin ise onları izliyordu, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Neyse ki dudak okuyabiliyordu ki Felix'in dediklerini anlamıştı. Masadan kalkıp onların yanına gitti. "İyi günler komiserim," dedi. Felix'in yalanlarını bir şekilde düzeltecekti. Changbin ona döndü. "Sakıncası yoksa ben de bildiklerimi anlatabilir miyim?" Komiser onaylarcasına başını salladı. " Her zamanı gibi akşam evime dönüyordum, Felix'in evi benim yolumun üzerindedir. Sonra evin bahçesinin demirliklerdeki sivri uçlu küçük bir demirin yerinden çıkmış olduğunu gördüm,üzerinde kan vardı ve evin kilidi açıktı. Felix'in başına bir şey gelmiş olacağını düşünüp koşarak içeri girdim. Odasına geldiğimde yerde baygın yatan arkadaşımı gördüm ve hemen özel aracımla hastaneye götürdüm, ertesi gün de o demir parçasını çöpe attım." Felix hayretle Jeongin'e bakıyordu, gerçekten de bahçesinin demirliklerinden küçük bir parçası kopmuş ve daha sonra onu atmıştı. O gerçekten de iyi bir gözlemci ve yalanıydı. Ancak komiser buna pek te inanmamış gibiydi. "Pekâlâ," dedi ikisine bakarak "Sakıncası yoksa delinen bacağınızı gösterebilir misiniz?" Felix derin bir nefes aldı ve bacağının paçasını yukarı çekti. Changbin biraz inanmış gibiydi ancak hâlâ şüpheleri vardı. Çilli çocuğun bir şeyler sakladığı kesindi. Ancak onları daha fazla oyalamak istemedi. "Tam adınızı öğrenebilir miyim bayım?""Lee Felix"
"Bazı durumlarda size tekrardan dönebilirim bayım, iyi günler." dedi ve kafeden çıktı. Felix derin bir nefes aldı ve sonra Jeongin'e teşekkür edercesine baktı. Jeongin ise Felix'in sırtını patpatlayarak "Yalan söylemeyi öğrenmen gerek" dedi.
İkisi birlikte masaya geçerken yeni bir misafir gelmişti, Chan. "Hey, Felix!" Felix arkasını döndü. Chan'ı görünce kalbi hızlıca atmaya başladı. Hayır, duygularına hakim olmalıydı. Onun artık bir sevgilisi vardı. Chan ona doğru ilerliyordu. Felix'in heyecanı artıyordu. "Nasılsın Felix?" dedi sevecen bir tavırla. "İ-iyiyim Chan, sen?"
"Ben de iyiyim," Chan oldukça heyecanlı görünüyordu. "Düşündüm de çifte randevuya ne dersin? Yani ben Seungmin ile sen de sevgilin ile film izlemeye gitsek nasıl olur?" Felix dona kalmıştı. Bu aralar niye her şey ters gidiyordu? Jeongin hızlıca ona döndü. "Dostum sevgilin mi var, bu harika!" dedi. Felix o an utançtan kıpkırmızı olmuştu. Jeongin hâlâ sormaya devam ediyordu. "Ee, kimmiş bu şanslı kız?" Chan Jeongin'e döndü. "Kız değil,erkek. İnan bana Jeongin, sen olduğunu sanmıştım." Lanet olsun, neden erkek arkadaşım arıyor demişti ki? Neden kız değil de erkek? Hepsi Chan'ı kıskandırmak içindi ama anlaşılan bu işe yaramıyordu.
~☆~
"Gerizekalı Felix, neden teklifini kabul ediyorsun ki!" Söylene söylene eve gidiyordu. Şimdi Chan ile Seungmin'in yanına bir erkek götürmeliydi. Jeongin'e de götüremezdi. Ne yapacaktı? Hızlı adımlarla eve doğru ilerliyordu. Eve girdiğinde karşı masada oturan katili gördü. Yine yüzünde o dalga geçer ifadesi vardı. "Evime izinsiz girmeyi bıraksan mı-!" Tam o anda aklına bir şey gelmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmpossible / Hyunlix
Hayran KurguGüneş ve ay gibiydiler, birinin doğması için diğerinin batması gerekiyordu...