15. Bölüm

8 2 9
                                    

"Hay aksi!" dedi Felix. "Saat 13.30'da açılıyormuş, üç saat sonra geliriz-"
"Ben şimdi girmek istiyorum!"

"Mızmızlanma Hyunjin, nasıl girelim oraya?" Hyunjin kapıyı tekmelemeye başladı. "Hyunjin, dur!" Hyunjin'i kenara çekti. "Çok ses çıkartıyorsun, insanların dikkatini çekeceğiz."

"Ne yapmamı bekliyorsun?"

"Sabretmeni." Hyunjin göz devirdi ve kapıyı tekmelemeye çalıştı. "Hyunjin,dur." Saçının yüzüne gelmesini engelleyen tel tokati çıkardı. "Çekil şuradan." Hyunjin sırıttı ve tel tokayı büken Felix'e baktı. "Bu gerçek değil biliyorsun değil mi?" Felix onu dinlemiyordu. Elindeki demir parçasını kilide soktu. "Boşuna uğraşma Felix- Nasıl?" Felix sırıtıp içeri girdi. "Mühendislik okumanın faydaları diyelim." Hyunjin hayretle ona bakıyordu. "Kilidin içinde iki küçük silindir var, onları bastırıp kilidi çevirirsen kapı açılır."

"Bunu bana da öğretmen gerek." Sonra o da müzeye girdi ve gezmeye başladılar.

  Müzeden çok kocaman bir koleksiyona benziyordu. Hemen hemen her ülkeden kılıçlar ve eski Türk silahları vardı. İçeride o kadar silah varken bile ferahtı, Felix'in bile hoşuna gitmişti. Hyunjin eliyle müzenin sol tarafını gösterdi. "Şuraya bak, oklar var!"  Felix'i elinden tutup hızlıca oraya götürdü.

~☆~

"Aslında Kilij ve hançer favorim ama karabela da güzel." Hyunjin Felix'e kılıçlardan bahsetmeye başlamıştı bile. İşin kötüsü, Felix onun dediklerinden hiçbir şey anlamıyordu ve Hyunjin anlamasın diye  gülümsüyordu. "Her zaman bir kilijim olsun isterdim-" arkadan gelen bir sesle Hyunjin'in konuşması bölünmüştü. "Oo piti piti, kan götürür bedeni..."  Hyunjin Felix'e olduğu yerde kalmasını söyledi. Cebindeki çakıyı çıkardı ve yavaşça sesin kaynağına doğru ilerledi. Bir elin baş parmağını sırasıyla kılıçlarla tuttuğunu ve sonra o elib beyaz raflardan uzun kılıcı kavradığını gördü. Adamın gölgesi ona gittikçe yaklaşıyordu. "Ben izlediğini biliyorum Hwang."  Bu ses... bütün vücudunun irkilmesine neden olmuştu. Bu cazip ve son derece gizem barındıran ses resmen derisine nüfuz ediyordu. Evet, kim olduğunu iyi biliyordu bu sosyopatın, Minho'dan başkası değildi sesin kaynağı.  Elindeki kılıcı sallayarak Hyunjin'in gözünü korkutuyordu. Hyunjin elini hemen silah kılıfına götürdü, tabancası onda değildi. Raflardan kılıç almaya çalıştı ancak rafların önündeki cam kapak kilitliydi. Sonunda hızla yumruk atı ve camı kırıp eline gelen ilk kılıcı aldı. Kendini savunmaya çalışırken cam parçaları batan ve kanayan eli işleri zorlaştırıyordu. Minho katillere özgü olan o sırıtış ile Hyunjin'e ilerliyordu. Kılıcını ona doğru savurdu ancak Hyunjin kendi kılıcı ile onunkini zorluyordu. "Kılıç müzesi demek, randevu için ilginç bir yer seçimi." Sonra sesi titredi. "Biz Han ile sinemaya giderdik." Hyunjin bütün gücüyle kılıcı kendinden uzaklaştırmaya çalışırken Minho hiç direnemiyor gibiydi. "Kılıç döndürmeyi öğrendin mi bakalım?"  Hyunjin konuşamıyordu bile, sadece canını kurtarmaya çalışıyordu. Kanlı Yıldız kendi kılıcıyla Hyunjin'inkini döndürüp yere atmıştı. İşte Hyunjin'in yaşamak için hiçbir şansı kalmamıştı.

~☆~

"Söylesene Ryujin," dedi Jeongin. "O kızın kanser olduğunu nerden anladın?" Ryujin güldü, yüzünde dalga geçer bir ifade vardı. "Nasıl yani, siz anlamadınız mı?" Ancak Yeji'ye bakınca yüzündeki sırıtış kayboldu. Yeji ve Jeongin onun bir şey sakladığından emindi. Aralarında bir soğukluk hissediyorlardı, sanki Ryujin onlardan kopuyordu. Jeongin bu sessizliğe daha fazla dayanamayacaktı. Telefonunu açıp bir şeylere bakmaya başladı "Felix," dedi Jeongin bir anda. Ryujin ve Yeji ona döndüler. "Felix çevrimiçi..."

"Ne!" Yeji Jeongin'in elindeki telefonu aldı. "Elim, elim kaydı ve yanlışlıkla ona mesaj attım. Felix telefonunu yanından ayırmaz, eğer yangında ölseydi telefonu da çalışmazdı." Yeji çığlık attı. "Felix yaşıyor olabilir, yaşıyor olabilir!" Kendini Ryujin'in kollarına attı. Ona sımsıkı sarılıyordu. Ryujin dona kalmıştı. Felix, o gerçekten de yaşıyor olabilirdi. Gözlerinde bir umut ışığı belirtmişti. Günler sonra, o soluk yüzüne tekrardan renk gelmişti. "Bunu polise haber etmeliyiz."dedi Jeongin heyecanla. "Ama abim-"

"Başlatma beni abine," dedi Ryujin. "Felix yaşıyor olabilir diyoruz, hâlâ abim diyorsun. Ne, abin hapse mi girer yoksa? Sence de girmesi gerekmiyor mu?"

"Abim basit bir katil olsaydı onu çoktan bildirmiştim. Çağrı merkezini tek başına nasıl becerdiğini unuttun mu yoksa!"

"Yeter!" Diye bağırdı Ryujin. "Fark ettin mi bilmiyorum ama biz demeden de polisler Felix'i takip ediyorlardı. Özellikle de o komiser, yangının bir kaza olmadığını biliyor." Yeji duraksadı. "Yangının kaza olmadığını nereden biliyorsun?"

"Yapma Yeji, abin zaten onun peşinde değil mi? Bu aralar Kanlı Yıldız vakaları da artmış durumda, bu yangının bir kaza olması imkansız ve Kanlı Yıldız ile abin arasında bir bağlantı olmadı mümkün, belki de Kanlı Yıldız abindir."

"Öyle mi  Shin Hanım? Madem bu kadar zekisiniz ve bu kadar iyi düşünebiliyorsunuz, sizi FBI'a alalım!"

"Yeji sinirlerimle oynama,"

"Oynarsam ne olur?" Ryujin iç çekti. "Senin için iyi olmaz."

"Senin için iyi olmaz, ne yapabilirsin ki?" Ryujin Yeji'nin üzerine doğru ilerlemeye başladı. Yeji ise geri geri adımlıyordu. Jeongin aralarına girdi. "Durun! Yongbok yaşıyor olabilir, yardıma ihtiyacı olabilir. Siz ise iki ergen gibi burada kavga ediyorsunuz. Şimdi, karakola gidiyoruz ve bu durumu bildiriyoruz. Sonra istediğiniz kadar birbirinizi yiyin, karışmayacağım." İkisi birden iç çekti ve göz temasından kaçındılar.

-AYAYA çok güzel şeyler olacakk

İmpossible / HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin