21. bölüm

161 8 4
                                    

Sarp Yumruk

Dört ay oldu. Onu en son dört ay önce gördüm. Şayet başına bir şey gelmesinden korktuğum için onu takip ettiriyordum. Hiç birşey belli etmeden takip ettiriyordum. Zira o görüntülerin hiçbirine bakmadım, bakamadım, bakamayacağım.

Çünkü onu göreceğim her salise kendimi ona çekecek. Ama ben bunu yapamam. Onu bırakıp gittikten sonra kurduğu yeni düzeni baştan yıkamam.

Öyle bir hakkım yok.

Az önce onu en son dört ay önce gördüğümü söylemiştim değil mi? Fakat bu kendimi kandırmaktan başka birşey değildi. Onu iki hafta önce gittiğim bir sahilde görmüş, suni solunum yapmak zorunda kalmıştım. Ama bunu unutmak zorundaydım. Onu gördüğümde ne kadar kötü bir durumda olduğunu kendi gözlerimle görmek çok acı vericiydi. Ayrıca Beste'den aldığım bilgiye göre psikolojisinin hiç iyi olmadığını söylemişti ve her zamanki gibi bana bağırmıştı.

Lakin bu zamanda doktorluk yapmayı bırakmış, artık babamın işlerine bakıyordum. Gerçek Sarp değildim. Doğa'dan ayrıldıktan sonra sahte Sarp'ı oynuyordum. Buna mecburdum. Bu süreçte Doğa'yı düşünmemek için kendimi hep başka şeylerle oyalıyordum. Şayet hiç bir işe yaramasa da en azından biraz yardımcı oluyordu.

Tıp dışındaki sevdiğim alanlardan gastronomi ve radyo ve televizyon bölümleri idi. Zaten yemek yapmayı bilip onu hobi olarak yapıyordum. O yüzden babamın şirketindeki 'yasadışı ve mafyatik' işler haricinde bir radyo programında gece programlarına konuk oluyordum.

"Peki Sarp Yumruk, bize sevdayı tanımlayabilir misin?" diye sordu karşısındaki adam.

Sevda demek Doğa demekti. Doğa demek ben demektim. Hayır Sarp, sen çok büyük bir hata yaptın. Bunu kabullenemiyorsun, ama çok büyük bir hata yaptın. Düzeltemeyeceğin bir hata..

"Sevda..." diye mırıldandım. "Sevda eski tıpa göre kalpte olduğuna inanılan siyah leke anlamındaki 'süveyda' sözcüğünden gelir. Eskiler aşık olan kişinin kalbindeki süveydanın karalaştığına nazire olsun diye 'kara sevda' tamlamasını da bu sebeple kullanmıştır. Şayet bence sevda bu değil. Kitaplarda yazan bu. Sevda; sevdalandığın yanına geldiğinde kalbinin hızlanması demek, sevda; sevdalandığınla konuştuğunda midendeki kelebeklerin susmaması demek, sevda; sevdalandığını özlemek demek, sevda; sevdalandığını ne olursa olsun hiç bırakmamak demek." dedim. Bunu dememle yutkundum.

Sevda; sevdalandığını ne olursa olsun hiç bırakmamak demek.

"Şaşırtıcı derecede güzel anlattın bize sevdayı Yumruk. " dedi karşısındaki adam. "Düşünüyorum ki derin sevdalanmışsın sen." diye ekledi.

Başımı yavaşça salladım. "Doğru. Çok derindi." dedim. Karşısındaki adam bir tuşa basıp sahte alkış sesi ekledi. "Evet istek parçalardan Süreyya hanım Buray'dan kimsenin şuçu yok paçasını istedi. O zaman Buray kimsenin şuçu olmadığını güzelce anlatsın." dedi adam. Şarkıyı açtığında kulaklıklarımı kulağımdan çıkarmadım. Çünkü kafamdaki sesleri susturmanın tek yolu buydu.

"Kimsenin şuçu yok,
Kimsenin gücü yok.
İçimde can çekişen bir parça gururu da
Hakkın yok böyle kırmaya.."

"Söylemem gerek bitirdim.
Hemde çok severek..
İhtiyatsız sevişmeler yitirdiğimizi tüketerek."

DOKTORCULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin