20. bölüm

136 11 1
                                    

Sınır 10 vote 10 yorum

Ben Doğa Denizli, bu hikayeye TUS sınavını kazanmamla başladım. Hastanede genel cerrahi departmanında başrılı, aynı zamanda baş asistan doktor Doğa Denizli. Çok kez hata yaptım. Ama hatalarımı düzeltmek için de çok çabaladım.

Elimden gelenini yapmakla yetinemedim. Ben her zaman elimden gelenin en iyisini yaptım. Hiç bir zaman pes etmedim, edemedim, etmeyeceğim de. Benim yapım böyle.

Çıplak bedenimi köpüklere teslim etmiş, bedenimi rahat bırakmıştım. Evet Sarp beni bırakıp gitti, ona çok zaman verdim geri gelsin diye...

Bunca zaman aradım, yüzlerce mesaj attım. En sonunda umudum ilk defa kestim. Çünkü geri gelmedi. Evet bu durumlardan zarar görmemi istemedi, ama anlamıyordu ki onsuz yapamayacağımı. Anlamıyordu!

Belki de anlamak istemiyordu, belki de bunların hepsi bir bahâne idi. Belki de benden sıkılmıştı. Aramızdaki belki de sadece aşktan ibaretti. Sevda sanmıştık, ama beni bıraktığına göre bu sevda olamazdı. İnsan sevdaladığını bırakamazdı.

Dudaklarımdaki mırıltı ruhumu dinlendirirken şarabımı yudumluyordum. Lakin bu kırmızı şarap bile onu bana hatırlatıyordu. Etrafıma baktığımda her şey bana onu hatırlatıyordu.

Çekip gideli dört ay olmuştu. Hastaneden de dâhil. İstanbul'dan çekip gitmişti. Zirâ ben öyle biliyordum. Belki de beni izliyordu. Ki Sarp'tan herşeyi beklerdim. Ama içimde ona karşı hissettiğim hüznü tarif edemiyordum. Ona öyle bir öfkeliydim ki beni bırakıp gittiği için. Öyle bir kırgındım ki..

Dört ay oldu ben hala iyleşemedim. Onun yüzünden sigaraya başladım, onun yüzünden yemek yememeye başlamıştım. Sekiz kilo vermiştim. Yemek dışında hep alkol ve sigara içmek doyuruyordu bedenimi.

Hayır Doğa! Bir erkek için kendine bunları yapmamalısın!

Ama yaptım. Çok geç oldu artık. Bundan sonra bunları değiştiremezdim. Ben yemek için yaşarken şimdi yaşamak için yiyordum. Hep onun geri gelme umuduyla yaşıyordum.

Doğa sana ne oldu böyle..

İçimdeki hüznü tarif edemeyecek kadar kırgındım ona. Şimdi gelip karşıma çıksa yine göğsümde uyuturdum onu. Yine kucaklardım onu. Ama bunu bilmesine gerek yoktu. Bilemezdi de.

Ondan kalan her şeyi odama bir kasa yaptırıp içine koymuştum. Şifresini de doğum günü yapmıştım. On sekiz ekim..

Tabi ki bunu da bilmesine gerek yoktu. Bilemezdi de zaten. Onu ne kadar özlediğimi tahmin bile edemezdi. Bundan haberi bile olamazdı. Zirâ beni özlediğini düşünmüyordum. Gerçekten. Onu çok kez aradım. Hep arkadaşlarından yardım istedim. Ama onu bulamadım.

Küvetten çıkıp bedenimi havlu ile duruladım. Üzerimi havlu ile sarıp odama girdim. Bunca zaman hep yalnız kalmak istediğim için babamdan yardım isteyip ayrı bir ev tutmuştum.

Annem öldüğünden beri kendimi gerçekten yalnız hissediyordum ama bu bana iyi geliyordu. Kafamı dinlemek iyi geliyordu. Şimdi ise üstümü giyinip psikolog randevuma gitmem gerekiyordu ama bir o kadar da istemiyordum.

Bir kere de gitmesem ne olabilir di ki?

Gitmemeye kadar verdim. Onun yerine bara gitmek istiyordum. Hazırlanıp çıktım. O kadar umursamazdım ki. Ne giydiğimi bile umursamıyordum. Yaşmak için bir sebebim varmıydı?

Abart! İşin ne peki? Baban ne? Onlar yaşama sebebin değil mi? Bir erkek için değer mi bunları yaptığına!

"Amına koyayım değer! Değmese keşke. Ama değiyor." dedim havaya bakıp beynimle konuşurken. Gözümden bir yaş süzüldü.

DOKTORCULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin