5. bölüm

402 16 3
                                    

Bölüm şarkıları;
İlyas Yalçıntaş - Kalbimin Kapısı
Yalın - Ben Bilmem

Doğa Denizli

"Galiba artık hastaneye gitmeye hazırım. Kendimi işe vermem lazım."
"Sen nasıl istersen güzel kızım." Gülümsedim.
"Bugün Barış hoca bizim ekibe izin vermiş. Neslihan hocaya da güzel bir fırça çekmiş. Bir hafta nöbet almayız artık." Başımı salladım.
"Beraber vakit geçirmek ister misin? Hem belki kafan dağılır?" diye sordu Sarp.
"Olur. İleride deniz kenarına kadar yürüyelim mi?" Başını salladı. Airpodsumu sağ kulağıma taktım. Solunu ise ona uzattım. Taktı. Çalma listemden bir şarkı açtım. İlyas Yalçıntaş'tan kalbimin kapısı çalmaya başlamıştı.

Kalk gel, hadi uzatma çık gel elinde bir bavulla çayın ocakta, ne olur yormaa ,
kalk gel, hadi uzatma çık gel elinde bir bavulla çayın ocakta, ne olur yormaa..
Kalbimin kapısı, kehriban sarısıı,
bir yangının ortasıı,
gel yanlızlığımın telaşı,
düşlerim karalıı,
uykum hep yaralıı,
bul bir bahane, dön gel acilen...
Sormaya yok mecalim; suçunla ortak kalbim..

"Güzel şarkı seçimi." dedi. Gülümsedim. Sahile doğru yürürken eli elimle kavuştuğunda elimi sıkıca sarmaladı. "Seni seviyorum güzel kızım." "Yerim seni." Birden çalma listemde yılların şarkısı çaldı. Yerimde durdum. Bu şarkı bana çok güzel anılarımı hatırlatıyordu. Sarp da durdu. Onun yüzü gülümsemiyordu. Belki de onun kötü anılarını hatırlatmıştım ona. 11 yılın şarkısı. "İstersen şarkıyı değiştirebilirim." "Hayır." "Hayır böyle güzel." Elimi tekrardan sıkıca tutup yürümeye başladık.

Sarp Yumruk

Kimsenin inanarak kapılacağı
bir aşk yokken sen nerden çıktın?
Duyduğun iki sözün biri
yalanken, seni kim böyle sakladı?
Anlamadım, daha önce nelere yıprandığını..
Sorun bende mi? anlamadım..
Biz bu aşkla göklere, duyulmamış düşlere, kirlenmemiş hayallere uçacaktık..
Biz bu aşkla göklere, duyulmamış düşlere, kirlenmemiş hayallere uçacaktık..
Ben bilmem unutmayı ben, BİLMEM;
Yüreğimde yarlığınla , sana esir canımla, bu yollardan geçemem.

Çocukluğumda yapılan haksızlıklar, acımasızlıklar geliyordu aklıma. Ama bu şarkı ayakta tutabilmişti beni. Bu şarkı çıktığında 15 yaşındaydım. Masum bir erkek çocuğuydum aslında. Neden çekmiştim bunları? Neden böyle bir ailenin çocuğu olmuştum? Babam ve annem; ne kadar şuan yaptıklarında pişman olup bana onları affetmem için yalvarsalarda artık çok geçti. Bir yanım onları affederken, bir yanımsa onlara öyle bir nefret duyuyordu ki, anne ve baba sevgisini yaşayamamıştım. Her çocuğun bu sevgiye ihtiyacı yok mudur? Biliyordum, bu özür dilemelerin hepsi babamın şirketinin başına geçmem içindi. Çünkü yaşlanmıştı. Ama şuan hiç öyle bir niyetim yoktu. Karşılarında aptal vardı sanki! Gözüm kördü sanki benim! İçimde bunları öyle bir biriktirmiştim ki! 26 yıl! Koskoca 26 yıl biriktirmiştim. İçimdeki çocuk hayatını hep gözlem yaparak geçirmişti.
"Ne düşünüyorsun? Biliyorum kötü bir çocukluk geçirdin. Ama şimdi önümüze bakma zamanı değil mi? Geçmişte takılıp kalmamalıyız."
"Haklısın." Elini dudaklarıma götürüp sertçe öptüm. Deniz kenarına geldiğimizde denize bakacak şekilde bir taşa oturduk.
"Kumlarda yürüyelim mi?" diye sordu. "Neden olmasın." oturduğumuz taştan inip kumlara atladık. Ayakkabılamı çıkardım. Bir elim ayakkabılarımı taşırken diğer elimde onun elini sımsıkı tutuyordu. Onun da aynı şekilde. Denizin sesi, rüzgarın uğultusu... Bu ortama her şeyi değişirdim.
"O zaman burası her canımızın sıkıldığında gelicek yerimiz olsun." diye söyledi heyecanlı bir sesle.
"Senin niye canın sıkıldı ki?" "E sen böylesin bide işte biliyorsun." Bunu sormam tam bir aptallıktı. Doğa yaklaşık 2 hafta önce annesini kaybetmişti. Evet yüzü gülüyordu. Ama kalbi hala mutsuzdu.
"Ben özür dilerim. Öyle demek istemedim." "Biliyorum öyle demek istemediğini. Seni çok iyi tanıyorum Sarp." Beraber kumlarda yürürken ayaklarımız denizin dalgalarında ıslanıp, kumların sıcaklığında kuruyordu.
Aslında hiç tanımıyorsun. Dedi beynimdeki ses.
"Bu şimdi ilk date'imiz mi?" diye sordu heyecanlı bir şekilde. "Evet." dedim onun heyecanlanmasına gülerken. Elimi sağ yanağına doğru koydum ve yanağını dudaklarıma yaklaştırıp sertçe öptüm. Yanakları kızardı. Doğa'yı öyle bir seviyordum ki anlatamayacağım kadar. Birden telefonum çaldı. Kulağımdaki airpodsu çıkarıp ona uzattım. "Bir saniye güzel kızım." Telefonu elime aldığımda babam arıyordu. "Senin sıran mı şimdi?" diye mırıldandım kendimce. Ama Doğa sanırım duymuştu. Doğa'dan çok uzaklaşmadan telefonu kulağıma götürdüm.
"Ne?"
"Oğlum, Sarp.. Ne zaman geliyorsun?"
"Anlamadım?"
"Sana yazdığım e-maili görmedin mi?"
"Görmedim ne var? Yine ne işler karıştırdın da arkanı toplamamı istiyorsun?"
"Aa ayıp ediyorsun. Babaya hiç denir mi öyle!" dedi sakin bir ses tonuyla. Onun aksine ben gergin ve sinirliydim.
"Senin ben babalığını sikeyim. Ne babasından bahsediyorsun ya sen?"
"Sakin ol evlat." Derin derin nefes aldım.
"Diyeceğin bir şey yoksa kapatıyorum."
"E-maili bekleyemeceğim. Yapmanı istediğim çok önemli bir iş var."
"Ne işi yine!"
"Bak şimdi bir tane pezevenk var. Onun mekanı. Bize yapmadığını bırakmadı. Cezasını çekmek zorunda. Ve senden yardım istiyorum."
"Ben sana demedim mi beni böyle işlere bulaştırma diye! Benim bir kız arkadaşım var. Düzenli ve sakin bir hayatım olsun istiyorum. Senin kara, pis işlerine bulaşmayacağım demedim mi ben sana! Bir kere bulaştık işin içinden çıkamadık anasını satayım!"
"Oy kız arkadaş mı yaptın sen? Bizim oğlan da büyümüş kız arkadaşı oluyor. Bak oğlum bizim işe bir kere bulaştığında hiç çıkamazsın! Bizim işte gri yoktur. Ya bembeyaz olacaksın ya da simsiyah. Şimdi söyle bana yardım edecek misin?"
"Tamam lan tamam. Şimdi bana detayları anlat."
"Hepsi e-mailde yazıyor. Kız arkadaşını da getir. E-maile bakınca anlarsın."
"Karıştırma Doğa'yı."
"Doğa..güzel isimmiş. İsmi kadar güzel olsa gerek."
"Kes lan sesini." tam bir kahkaha patlatıyorken telefonu suratına kapattım. Doğa'nın yanına doğru yürüdüm. "Özür dilerim güzel kızım. Beklettim. Oturalım mı? Konuşmamız gerek." "Tamam."

DOKTORCULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin