8. bölüm

239 5 2
                                    

Sarp Yumruk

Zaman sen olmayınca geçmiyor,
Sen oluncada yetmiyor.
Üşüyorsan söyle,
seni bir kat daha seveyim.
Bak!
Papatya mevsimi geldi.
Mevsimlerden papatyayı severim,
sonra seni,
sonra yine seni,
ve hep seni...

Cemal Süreya

Doğa ve Beste yangından dolayı zehirlenmiş, hastanede yatıyorlardı. Üstelik bu benim yüzümden olmuştu. Cüneyt'in mekanını yakmak için gelmiştik. Ama sevdiklerimiz yaralanmıştı. Onur'un sevidiği ve benim sevdiğim. Evet Cüneyt'in mekanını yakmak iyi bir fikirdi. En büyük düşmanımız. Babamın düşmanı, benim düşmanım. Siktir. Ben Doğa'nın oraya girmesine asla izin vermemeliydim. O tekmeyle benim canım acımamalıydı. Tüm hatayı kendimde buluyordum çünkü tüm hata bende idi. En başından beri Doğa'yı buraya getirmemeliydim. Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Birden Ozan hoca yanımıza geldi.
"Sarp ne oldu? Doğa iyi mi?" Bende dahil herkes Ozan hocaya garip bir şekilde bakıyordu. Çünkü Beste'yi sormamıştı. Açıkçası bu biraz dikkatimi çekmişti ama bir şey demedim.
"Yani Doğa ve Beste iyi mi? Nasıl oldular?" dedi.
"İyiler Ozan hocam." dedi Güneş. Şuan içeri giremiyorduk ama her an izin alıp girebilirdik. Karbon diyoksitten dolayı zehirlendikleri için hala oksijen veriliyordu.

Doğa Denizli

Gözlerimi açtığımda hastane tavanına bakıyordu gözlerim. Neden gözlerim hastane tavanına bakıyordu ki? Bana ne olmuştu? Kafamı çevirdiğimde yanımda bir kız yatıyordu. Dünyalar güzeliydi resmen. O kadar güzeldi ki. İnce belli, yuvarlak yüzlü, elmacık kemikleri belirgindi. Saçları sarıydı. Gözleri masmaviydi. Öyle güzel bir mavisi vardı ki. Ben bu kızı tanıyor olabilir miydim? Kafamda bu tarz sorular dönerken içeri biri girdi. Erkek, oldukça uzun boylu yaklaşık 1.95 boylarındaydı. Belirgin kasları vardı. Baya iriydi ve o kadar yakışıklıydı ki sevgilisi çok şanslı diye düşündüm. Ela gözleri vardı. Bu ela gözler içimi parçalarken gözlerini inceledim. Çok dikkatlice inceledim. Gözleri aslında yeşil gibiydi. Uzaktan bakan birisi gözleri yeşil işte diyip geçiştirebilirdi. Ama gözleri sanki yeşil olucakmış ama son dakika yeşilden kaçınılmış, göz bebeğinin etrafı açık kahverengiye kaçıyordu. Kolları omuzlarına kadar damarlıydı. O kadar damarlı elleri ve vücudu vardı ki oldukça dikkatimi çekmişti.
"Doğa?" Bana seslendiğini anladım. "İsmimi nerden biliyorsunuz? Kimsiniz acaba?" Adem elması aşağı ve yukarı doğru hareket etti. "Nasıl yani beni hatırlamıyor musun?" dedi tanımadığım. Gözlerinden bir yaş süzüldü. Kendini çok sıkıyordu bu dışarıdan belli oluyordu. Dayanamadım. "Sıkmayın kendinizi. İleride vücudunuzda morarmalara sebep olabilir." Kendini sıkmayı bıraktı. Hemen kapıdan dışarı çıktı. Sesini duyabiliyordum. Çok olgun, erkeksi bir sesi vardı. Camdan onu görebiliyordum. Emre ile konuşuyor, onu omuzlarından sarsıyordu. "Beni hatırlamıyor! Doğa beni hatırlamıyor!" Emre'nin yanında Güneş de vardı. Bu adam neden bu kadar üzgündü? Ben tanıyor muydum bu adamı? Ela gözlerine aşık olduğum adamı tanıyor muydum? Birden içeri Barış hoca girdi. Yanıma doğru yaklaştı. "Doğa, nasılsın iyi misin?" dedi. "İyiyim hocam sadece başım çok ağrıyor." dedim. "Tamam bu normal karbon diyoksitten dolayı." Başımı salladım. "Şuan geçici hafıza kaybı yaşıyorsun. Ama geçici korkma tamam mı?" Başımı salladım. "Ben çıkıyorum arkadaşların sana seni hatırlatır." dedi bana göz kırparak. İçeriye birden Güneş, Onur, Emre ve tanımadığım ama gözelerine aşık olduğum adam geldi.

Bir çift göze aşık olursun,
sonra bütün gözlere kör.

Cemal Süreya

Ama ona yaklaşmıyacaktım. Bunu yapamazdım. Belki de sevmediğim biriydi? "Doğa." dedi Güneş yanımda dizinin üstüne çökerek. "İyi misin?" "Hıhım." dedim. "Sadece başım ağrıyor sağol burada olduğun için." "Ya Güneş benim boynumdaki kolyem nerde? Hiç çıkarmazdım ben onu." Gözlerimi tanımadığımımkilerle birleştirdim. Yutkundu. "Bilmiyorum güzelim. Ben sana yenisini alırım tamam mı?" dediğinde başımı olumsuzca salladım. "Annem almıştı bana onu. Nerdeler geldiler mi? Özledim onları." Güneş yutkundu. Herkes birbirine bakmaya başladı. "Güneş birşey söylesene!" "Yok güzelim gelemediler." Emre başını olumsuzca Güneş'e doğru salladı. Güneş'in kulağına doğru yaklaştım. "Şu kim?" dedim fısıldayarak. Beni duymuştu ama galiba. "O Sarp." dedi Güneş. "Senin sevgilin." diyince öksürdüm. "Ne!" Güneş sırıttı. "Hatırlamıyor musun?" "Hatırlamıyorum." dedim. Onur kafasıyla yanımda olan kızı gösterdi. "Peki Beste'yi hatırlıyor musun?" "Beste mi o kim?" "Hatırlamıyor." dedi Sarp. "Bizim Beste ile hastaneye gelişimizden berisinden hatırlamıyor." dedi Sarp. "Ben...bana ve Beste dediğiniz kıza noldu?" diyebildim sadece. Çünkü kafamda binlerce soru dolanıp kafamı karıştırıyorlardı. "Siz...yangından zarar aldınız." dediğinde Güneş'in sol gözünden bir damla yaş düştü. "Yani Beste içeride kaldı ve sen onu kurtardın." dedi Güneş gülümsiyerek. Ama gözleri dolmuştu. "Ağlama lütfen." dedim. Başını salladı. Geri çekildi. Bu sefer yanıma Sarp çöktü. Ellerini ellerimin üzerine koydu. "Hiç mi bir şey hatırlamıyorsun? Onca anılarımızı hatırlamıyor musun? Beni hatırlamıyor musun?" dediğinde ellerimi ellerinden çektim. "Ben seni tanımıyorum. Lütfen dokunma bana." dediğimde herkes çıkıyordu. Yan yatakta Beste yatıyordu ama arada perde vardı. "Peki." dedi. Üzülmüştü. Ela gözlerine aşık olduğum çocuk üzülmüştü. Ama ben onu üzmek istememiştim. Elini tişörtünün içine soktu ve kolyesini dışarı çıkardı. Gözlerimi kırpıştırdım. Bu benim kolyemdi. "Kolyen bende güzel kızım." "Güzel kızım." Birden midem bulanmaya başladı. Ayaklandım. Yattığım yerde doğruldum. "İyi misin?" Onu duymamazlıktan geldim. Gözlerimin önünde kesik kesik görüntüler geliyordu. Kendi duyabileceğim bir ses tonunda "Güzel kızım." dedim. Beni duymuş olamlıydı çünkü dibimdeydi. Beni tekrar etti. "Güzel kızım." Birden gözlerime gelen görüntüyle öksürmeye başladım. Gördüğüm görüntüde denizin içinde öpüşüyorduk! Kendime bir süre gelemedim. "DOĞA!" diye sesleniyordu ama duymamazlıktan geliyordum. Beste'nin yanında olanlar yanıma, Barış hoca da dahil herkes yanıma gelmişti. Onları duyabiliyordum ama sanki de duyamıyordum. Cevap veremiyordum. Yine öksürmeye başladım. Bu öpüşmeden de beter bir görüntüydü! Kocaman damarlı elleri kalçalarımı avuçluyordu! Eğer yanımızda kimse olmasaydı ona sorucaklarım vardı. "Çıkın." dedim sakin bir ses tonuyla. Herkes çıkmaya başladığında Sarp'ı durdurdum. "Sen çıkma gel." dedim. Gülümsedi. "Sarp biz hiç birlikte olduk mu?" dedim. "O nerden çıktı şimdi?" diye sordu. "Soruma cevap ver!" diye bağırdım. "Olmadık." deyince üzerimden sanki bir yük kalkmış gibi hissettim. İçimden şükür duası söylüyordum resmen. "Bunca zaman ne oldu bana anlatır mısın? Belki hatırlarım." Başımı salladı. "Biz...bizim çok güzel anılarımız oldu. Beraber denize girdik. İçindekileri boşaltmak için bağırdık. Denize doğru. Beraber dertleştik. Beraber uyuduk. Biz her şeyi beraber yaptık." İçimden kendime nasıl bir erkek tarafından kontrol altına alınmışım dedim. Her şeyi beraber yapmak. Boğardı beni. Ama ben bir adama aşık olmuştum. Olmuşum. "Anladım." dedim.  "Ne zaman taburcu olabilirim?" "Hmm bilmiyorum gidip sorayım ben." dedi ensesini kaşırken. "Tamam sor." dedim. Odadan çıktı.

En zor savaş,
kafanda bildiklerinle,
kalbinde hissettiklerin arasındadır.

Cemal Süreya

DOKTORCULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin