Kaybolmak, herkesten, her şeyden soyutlamak ister insan kendini. Düşünsenize sizi rahatsız eden gürültüler, nefret ettiğiniz insanlar yanınızda değil. Belki sevdiklerinizi özleme şansı bile veriyor hayat size. Eh, bunu değerlendirmek gerek değil mi? Çoğu zaman kaybolmak istemişimdir, insanlardan kendimi soyutlamak, sadece ben ve sevdiğim şeyler.. Gerçekten mükemmel değil mi?
Kaybolmanın mecazi ya da gerçek her anlamıyla mükemmel olduğunu düşünürdüm. Ta ki bugüne kadar. Size küçük bir öneri, isteyerek ya da istemeyerek kaybolursanız bunun için tanıdığınız yerleri seçin. Hoş, seçme şansı sizin elinizde olmuyor ya. Neden mi bunları söylüyorum? Çünkü tamamen yabancı bir şehirde kaybolmak berbat!
Neyden mi bahsediyorum? Sizi aydınlatmama izin verin. Bugün liseden tamamen kurtulduğum gün. Okulumu her ne kadar sevsem de ortamının bana göre olduğunu düşünmedim hiç. Hani şu tatillerde karşınıza çıkıp, 'Ya ben okulu değil de ortamı özlüyorum.' Diye geyik yapan insanlar vardır ya, bilin ki ben onlardan biri değilim. Bunları anlatmak için geç kalmış olabilirim çünkü kendi okulumda değilim.
Tamam farkındayım, biraz karışık anlattım. Her şeyi baştan alalım mı?
Güzel.
Lisede çoğunlukla ağlama eşliğinde, 'Seni çok özleyeceğim!' temalı konuşmaların geçtiği o son hafta okuluma gitmek yerine başka bir şehirde oturan kuzenimin teklifini kabul edip onlara geldim. Mezuniyeti yaptığımıza göre okulla bir bağlantım kalmamıştı. Kuzenlerimle planımız tüm yaz tatilini burada beraber geçirmekti. Okulun son günü kuzenlerimle beraber 'misafir öğrenci' adı altında onların okuluna geldim ve şimdi, sanki dünyanın sonuymuş gibi birbirlerine sarılmış, ağlamaktan dolayı ne dediklerini anlamadığım yaşıtlarımı seyrediyorum çünkü en başta söylediğim gibi kayboldum.
Hava fazla sıcak olduğu için susamış, kuzenime kantine gideceğimi söylemiş, 'seninle geleceğim' dediğinde ise arkadaşlarıyla olması gerektiğini, onu bulacağımı söylemiştim. Ama bulamadım. Böyle de havalıyımdır! Hayır salaklık bende, niye bilmediğim bir yerde tek başıma hareket etmeye kalkıyorum ki?
Ceren'i beklemekten sıkılmıştım, -anlayacağınız üzere Ceren kuzenimin adı.- Bir kez daha onu aramayı denedim ama telefonu kapalıydı. Evden çıkarken şarjının çok az olduğunu söylüyordu zaten. Ben de okul çıkışı kendi arkadaşlarıyla futbol maçı yaparak okulun bitişini kutlayacağını söyleyen Yiğit'in yanına gitmeye karar verdim. Yiğit Ceren'in ikizi. Yani o da benim kuzenim oluyor. Sanırım onunla kutlamanın ne demek olduğuna dair konuşmam gerekecek. Saha okulun birkaç sokak üstündeydi. Okula gelirken görmüştüm. Nihayet vardığımda gözlerim Yiğit'i aradı ama önümde bağırarak maç yapan erkeklerin içinde onu bulmak pek de kolay değildi.
Şu oyundan ne anlıyorlardı ki?
Tam Yiğit'i gömüş, onun yanına doğru yürüyordum ki dünyam karardı. Ve hayır, burada mecazi anlamından bahsetmiyorum. Geri zekalının biri kafama sert bir şekilde top atmış, o da yetmezmiş gibi "Sahanın ortasında ne işin var?" diye bana bağırıyordu. Zaten en son duyduğum da o sevimsizin sesiydi.
Ayağa kalkarsam ne yapacağımı biliyordum ben ona! Tabi kalkabilirsem...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toptan Aşk
Teen FictionHayatta her şeyi toptan yaşarız aslında, alışverişimizi daha ucuz olsun diye toptan yaparız, bir piyango bileti aldığımızda beklentilerimiz yine o toptan olur, ona bağlı olur her şey. Zayıflamak isteriz, o kocaman topla hareket eder, hedeflerimize o...