On Birinci Bölüm: Huzurun kollarında

80 10 7
                                    

Keyifli okumalar..

Hep haklı olmak ister insanoğlu. Nedir bunun sebebi? Galip olmanın verdiği mutluluk mu? Yoksa varoluşumuzdan gelen hırs mı, bilinmez. Peki ya haklı çıkmak istemediğimiz zamanlar..

On sekiz yıllık ömrümde belki de ilk defa haksız olmak istedim ama hırçın hayat bana istediğimi vermemek konusunda kararlıydı. İçime salınan korku tohumları boşuna değilmiş meğer, mutluluğumun son bulmasından boşuna korkmuyormuşum. Oysa o kadar isterdim ki bunların boş kuruntular olmasını.

Şimdi diyeceksiniz ki, 'Eslem iyisin hoşsun, içini döküyorsun da ne anlatıyorsun sen?' sizde haklısınız tabi. O zaman ben anlatayım, siz teselli edin beni duygularınızla, bir tek onlar yıpranmıyor biliyor musunuz? Bir tek onlar sapasağlam ayakta.

Egemen'le mutlu bir şekilde son verdiğimiz günü hatırlıyor musunuz? Hani ben bulutların üzerindeydim, bildiniz mi şimdi? O günün sabahında annem beni arayıp kendince müjde olarak gördüğü o haberi verene kadar ben bulutlarda yaşıyordum bir nevi.

Tam olarak şöyle dedi annem: "Eslem, baban sana bir hazırlık kursu bulmuş kızım, bu kadar tatil yeter ona, dönsün artık sınava hazırlansın diyor. Ceren'le Yiğit de gelsin senle, teyzenlerle dönerler sonra. En geç bir haftaya dönün kızım."

Benden ses çıkmayınca bir şeylerin ters gittiğini anladı annem. Ve içinden geçenleri söyledi, ".. Üzgünüm kızım emrivaki yaptık ama bizde senin iyiliğini istiyoruz, biliyorsun." benden yine ses çıkmayınca geçirdiğim şoku fark etti ve telefonu kapattı.

Tam mutlu oldum derken, şimdi o mutluluğa elveda demek zorundaydım. O gün Ceren ve Yiğit hariç kimseye bir şey söylemedim, hatta söyleyemedim desem daha doğru olacak. Egemen de bir şeyler olduğunun farkındaydı, konuşmalarımdan belli oluyormuş. İtiraz ettiğimde böyle söylemişti. Nasıl söyleyecektim ki ona? Nasıl diyecektim, 'Mutlu olmak için söz verdik ama ben gidiyorum, seni mutsuzluğa gömen ben olacağım.' diye. Sonra nasıl devam ederdim? Üzgünüm mü derdim, peki üzgün olmam karşılar mı, kapatır mı o eksikliği? Boğuluyorum ben, düşünmekten sıkıldım ama düşünmeden de edemiyorum. Öyle ki, uyuyamıyorum, tüm gece de uyuyamadım zaten. Saat sabaha karşı altı ve ben hiç yummadım gözlerimi. Uykuya düşkün olan, uyandırılmak için üstün bir çaba sarf etmeye mecbur kalınan ben, hala ayaktayım. Olduğum yerde duramıyorum, aklımdaki sorular eşliğinde sürekli bir yana dönüyorum. Dönüyorum da kovamıyorum onları kafamdan, ben kovsam da gitmeyecekler, biliyorum.

Bir- iki saat daha aynı şeyleri tekrarladıktan sonra artık dayanamayacağıma karar verdim ve çıktım odadan. Belki sakinleşmemi sağlar diye mutfağa gidip su içtim ama geçmedi o su boğazımdan. Başka çarem yok diye düşündüm o an. Ya konuşacağız, bölüşeceğiz o acıyı ya da ben bitireceğim kendimi, yok olacağım. Mutlaka öğrenecekti değil mi? Bir elveda demeden çekip gidemezdim, hak etmiyordu bunu.

Hışımla çıktım mutfaktan, Yiğit'in odasının kapısında durdum ve bir anlık cesaretle çaldım kapıyı. Yoksa yapamazdım. İlk çalışta açmasını beklemiyordum elbet, saat sabahın sekizi. Birkaç kere daha tıklattım kapısını, en sonunda aralıklarla ama gürültülü gelen ayak seslerinden uyandığını anladım.

Kapıyı adımlarındaki yavaşlıkla eş değer bir şekilde açtı, muhtemelen karşısında birini görüp görmeyeceğinden emin olmak istiyordu. Kafasını dışarı uzattığında gözlerini uzun bir süre sabit tuttu, beni net görmeye başladığını anladığım anda konuştu, "Eslem, iyi misin sen?" birden elime düşen göz yaşı uyanmamı sağladı. Değildim, iyi falan değildim.

"Değilim Yiğit, hiç iyi değilim." dediğimde, dermanımı bilirmiş gibi sıkıca sarıldı bana. Yanıldığını da söyleyemezdim.

Yaklaşık bir gündür belki de ilk defa iyi hissediyordum.

Toptan AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin