11- ADRENALİN ÖTESİNDE

56 7 35
                                    

BÖLÜM ONBİR: ADRENALİN ÖTESİNDE

"İnsan dediğin bir kere ölür."

-Anthony Burgess-

♡︎

⭐️CAGE THE ELEPHANT= CİGARETTE DAYDREAMS

ROAR= I CAN'T HANDLE CHANGE

Keyifli okumalar...

Keyifli okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


—❄︎—

Arcen'in suratı kapalı olmasına rağmen o bitik ifadeyi gördüm. Doruk ise hala restoranın içerisinde olup benim atlamamı, arkamdan gelmeyi beklerken güvenliğin yattığı yerden kafasını kaldırıp, eline el feneri alıp kovalanmak için saniyeler sayıyordu.

Artık her şey bitmişti. Beni sırtımdan ittiren sarışın çocuk sessizliği bir kenara bırakmış, "çabuk ol, çabuk, hadi," diyerek fısıltıyla komutlar veriyordu.

Güvenlik kulübesindeki çıtırtı sesi kulaklarıma erişince transtan çıkıp yavaş çekimde gibi giden zaman hızlanınca ayaklarımı zeminle buluşturdum. Her şey bir anlık olmuştu, Evrim'in saklandığı duvar arkasından çıkıp koşmamız için el hareketi yapması, güvenlik kulübesinin kapısının açılması ve muhtemelen Taha Eren'in sürdüğü arabanın motor sesinin aynı anda açığa çıkması.

Tam arkama bile bakmadan koşacaktım ki kolumu tutan el ile olduğum yerde kenetli kaldım. Elin sahibi tabi Arcen'di, yakalamıştık ve hızlı olmazsak güvenliğin kollarında olacaktık fakat neyine beni tutuyordu? O kimin tarafındaydı.

"Arkadaşını bekle," dediğini duydum, rap yapar gibi hızlı söylemişti, kelimeleri seçmem kollarından güç alarak camdan atlamaya çalışan Doruk'a bakınca mümkün olmuştu. Beni tutmasının sebebi Doruk'un hala restorandan çıkmamasıydı.

Kalbim tekliyordu, bacaklarım bir daha yürüyemeyeceğimi belli edercesine titrerken beynim panikle iflas halindeydi. Güvenliğe döndüğümde el fenerinin ışığı direkt suratımı gösterdi. Gözlerim anlık ışık patlamasıyla karardı. Yakalandık işte, yakalandık!

Kalın sesli güvenliğin "durun piç kuruları!" Bağırışıyla Doruk'un yanımıza inen ayakkabılarının sesi bir oldu. Arcen'in eli hala kolumdayken arkamızdan yarın yokmuşçasına koşan adamdan kaçmaya başladık. Doruk yavaştı, Doruk çok yavaş koşuyordu ve bizimde hızımızı yavaşlatıyordu. Güvenlik tam arkamızdayken koşmasıyla sallanan elindeki el feneri ise oradan-buraya sürekli olarak haliyle gel git yapıyordu.

Ayakkabılarımız yere sert basıyordu, denize çakılan taş kadar büyük ses yankılanıyordu. Evrim ile karşılaştığımızda bizi olduğu yerde neden beklediğini sordum kendi kendime, çoktan kaçabilirdi. "Dursanıza lan!"

SONDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin