Gözümü açtığımda bir koltukta elim ve ayaklarım bağlı bir şekilde oturuyordum.
" Sandalye klişesi yok. Şaşırdım. " Dedim kendi kendime. Kapı açılıp içeriye Bestami girdiğinde içten bir kahkaha attım.
"Çok korktum. Gerçekten çok korktum. " Dediğimde daha çok gülmeye başladım.
" Bu ortam komik mi geliyor sana?"
"Ortam değil. Siz erkekler birisi üzerinde güç gösterisi yapmak istediğinde güçlerinin yetmeyeceğini bildiğiniz için bu güç gösterisini birilerini kaçırarak yapmanız komik."
Bana ters bir bakış attığında tekrardan gülümsedim.
"Ne değişik kızsın. Senin şuan ağlayıp seni bırakmam için bana yalvarman gerekmiyor mu?"
" Ne ağlayacam be Allah bana çene ve bilek gücü vermiş. Hem ben Allah'tan başka kimseye yalıvarmam."
"O Sezai denen ite güveniyorsun dimi?"
" Sezai kimmiş. Ben kendime güveniyorum."
Tam karşımda duran tekli koltuğa geçip oturdu. Elinde ise değiştirmemiz istenen telefon vardı. Bir aşağı bir yukarı sallıyordu.
" Oyununuzu anlamayacağımı mı düşündünüz? Siz beni aptal mı sandınız lan?"
"Vallahi ne yalan söyleyim tamda öyle sandık. "
Söyledim mi bilmiyorum ama normalde konuşmayı sevmem ama böyle bir durumda da susmam.
"Sezai kendini çok akıllı sanıyor. Seni de kendi gibi yetiştirmiş."
"Mükemmeliz dimi ?" Dedim gülümseyerek. Bu adamla dalga geçmek hoşuma gitmişti.
" Eee Eslem Hanım pardon İlkim Hanım anlatın. Elimden nasıl kurtulmayı düşünüyorsunuz ?"
"Orasını Allah bilir." Dedim. Bestami Bey hakkında bildiğim tek şey Ateist olmasıydı. Bilerek bu tarz cevaplar veriyordum.
Ayağa kalkıp odanın diğer ucuna yürüdüğünde üzerinde aletler olan masayı yeni fark ettim. Sopa, zincir, siktir kerpeten mi la o. Eline sopayı alıp yanıma geldi.
"Bakalım acıya dayanıklı mısın?" Demesiyle sopayı karnıma geçirmesi bir oldu.
Bir...
İki...
Üç...
Dört...
Beş...Beşinci vuruştan sonra yüzüme baktı. Tabi görmek istediğini görememiş olacak ki gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Dayak yerken bile gülümsememi bozmamıştım. Ben buydum işte. Acımı gülümsemeyle kapatırdım.
"Bu hafif oldu demekki. "
Bu sefer eline zinciri alıp geldi. Bir ucunu avucuna dolayıp kırbaç gibi tuttu. Ne yapacağını anladığımda istemsizce gözümü kapattım. Zincir ile karnıma vurduğunda dayanamayıp çığlık attım. Her vuruşunda resmen vücudum uyuşuyordu. Tam o esnada hiç istemeyeceğim birşey oldu. İç sesim konuştu.
İlkim beni duyuyor musun?
Duyuyorum iç sesim. Duyuyorum.
Güzel. Hadi bana nerede olduğunu söyle.
Bestami zincirle vurmaya devam ederken adeta bağırarak "Neredeyim ben ?" Dedim. Bestami durup yüzüme baktı.
"Seni bulamazlar. Ama madem merak ediyorsun söyleyeyim. Seni bulmak için bulamayacakları tek yerdeyiz. Sezai'nin deposunda." Dedi ve vurmaya devam etti.
Son kalan gücümle Sezai'nin deposundayız dedim iç sesime. Sonrasında acıya daha fazla dayanamadım, bilincim kapandı.
☆☆☆☆☆☆
Gözlerimi açtığımda kulağıma silah sesleri dolmaya başladı. Ardı arkası kesilmeyen silah seslerinden sonra kapı açıldı. Bestami'nin geldiğini düşündüğümde içeriye Selim, Andaç ve Kayra üçlüsü girdi. İyi olduğumu göstermek için gülümseyeceğim sırada hissettiğim acıyla inledim. Selim ve Andaç yanıma gelip ipleri çözmeye başladıklarında Kayra dolu gözleriye kapıda duruyordu.
Elindeki silahı sıkıca tutup " Ulan ben dokunmaya kıyamıyorum. " Dedi ve odadan çıktı. Peşi sıra tek el silah sesi geldi.
İplerden kurtulduğumda Andaç beni kucağına alıp depodan çıkarttı. Arabaya bindiğimiz zamandan bir süre sonra Kayra şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Bu sırada ağzımda ıslaklık hissettiğimde elimi ağzıma götürdüğümde elime bulaşan kanla resmen dünya durdu. Dikiz aynasında Kayra'yla göz göze geldiğimde bilincim tekrardan kapandı.
Aklımda kalan tek soru ise beni nasıl bulduklarıydı.