Sabahın erken saatleri, odanın içine nazikçe dolan güneş ışıklarıyla aydınlanıyordu. Gözlerimi yavaşça açtım ve yanımda Ekim'i huzurla uyurken gördüm. Yüzünde bir gülümseme vardı, yüzünü görmek beni derin bir huzur içinde bıraktı.
Yanına yaklaştım ve sessizce ona sarıldım. Ellerim onun sıcaklığını hissederken, yavaşça kollarımı onun etrafına sardım. Ekim, bu sıcaklığı hissederek hafifçe uyandı. Gözlerini yavaşça açtı ve beni gördüğünde bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Birlikte geçirdiğimiz bu an, geçmişte yaşadığımız tüm zorlukların ve sevinçlerin bir sonucuydu. Onun yanında olmak, hayatımın en değerli anlarından biriydi. Ona sıkıca sarıldım, yüzünü saçlarımla karıştırarak ona yaklaştım. Ekim, benim hislerimi paylaştı ve kollarını sıkıca etrafıma doladı.
Bu sessiz anın tadını çıkarırken, birlikte yeni bir güne başlamanın getirdiği mutluluğu paylaştık.
Dudaklarına bir öpücük kondurup, kollarımı etrafına doladım. Ekim'in yanında olmak, hayatımın en değerli anlarından biriydi. Onun sıcaklığını ve kokusunu hissederek, içimdeki sevgi ve bağlılık duygularını daha da derinleştirdim. Öpmeme karşılık vermişti hemen. Dudakları dudaklarımın arasındayken ona doyamıyordum. Arzu ve tutkuyla öptüğüm dudakları, dudaklarımın arasında dans ediyordu.
İçimden gelen o arzuya mani olamadım, alt dudağını dişlerimle ısırdığım an hafif ve derin bir inleme ile karşılık verdi bana.
Onun inlemeleri beni her sefer neden bu kadar etkiliyordu hâlâ anlamamıştım.Öpüşmemiz sırasında, zaman durmuş gibiydi. Her bir nefes alışverişimiz, birbirimize olan bağımızı daha da kuvvetlendiriyordu. Ekim'in yanımda olması, beni dünyanın en şanslı insanı gibi hissettiriyordu.
Öpüşmemiz bittiğinde, gözlerimize baktım ve ona olan sevgimi sözcüklere dökmek istedim. Ancak sessizlik, bu anın özel olduğunu ve kelimelerin gereksiz olduğunu bize hatırlattı. Gözlerimizdeki ışıltı, birbirimize olan derin bağımızı ifade ediyordu.
Bu sessizlik ve gözlerimizdeki anlam dolu bakışlar, birbirimize olan bağımızın ne kadar derin ve anlamlı olduğunu gösteriyordu. Artık söze gerek yoktu, çünkü hissettiklerimizi birbirimize anlatmak için sözcükler yetersiz kalıyordu.
Daha fazla dayanamayarak üstüme çıkmıştı eşim. Benim güzel sevgilim... "Sarıl bana," dediği sıra da gülümseyerek "emriniz olur," dedim ve kraliçeme sarıldım.
"Ekim'im. Sabahıma doğan güneşim, halkımın umudu, ümidi..."
Kadınlığını erkekliğime sürtmeye başladığı sürede tüm bedenimin titremesine mani olamadım. İnlemem, o kadar derinden gelmişti ki, tüm hücrelerim alev alev yanıyordu.
Deliye dönüyordum. Koskoca bir krallığa karşı isyan başlatan, vikontu olduğum ülkeye kral olmayı başaran ben, kollarımda ki bu küçük bedene kendimi teslim ediyordum. Kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissediyordum. Her sürtünmesi, yanan ateşime odunlar atıyordu. İnlemeleri, inlemelerime karışıyordu. Bedenim, bedenini arzuluyordu.
"Neden seni bu kadar arzuluyorum?"
"Çünkü," diye fısıldadı kollarımda kadın bakışlarını gözlerime çevirerek...Elleri çıplak göğsümde daireler çiziyordu.
"Çünkü seni sevdiğim kadar sen de beni seviyorsun..."
"Kalbimin ritmini bozuyorsun Ekim..." dediğim sıra kaşlarını çatarak duraksadı. Gözlerinde ki minik bir endişe belirtisi ile "Kalbinin bir sorunu mu var?" Diye yönelttiği sorunun cevabını bekledi.
"Evet...Sana dokunduğumda sanki patlayacakmış gibi kontrolünü kaybediyor."
"O zaman bana neden bana dokunmaya devam ediyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Gölgesinde Aşk
General FictionDoğdukları büyüdükleri kraliyet topraklarından sürgün edilen iki kişi... Laranda Baronesi Ekim bir yandan, Newburry vikontu Simon Hartford diğer yandan... Hiç bir şeyleri kalmamıştı. Her şeyleri elinden alınmıştı... Duyguları haricinde...