Ekim'in sözlerini duyduğumda kalbimdeki ağırlık paha biçilemezdi. Onun kararlılığına karşı koyamazdım. İçimdeki duygular birbirine karışmışken, ağır adımlarla odadan çıkmak zorunda kaldım. Kapıyı arkamdan sessizce kapattım ve sarayın yolunu tuttum.
Ellerimi cebime sokarak bahçeye doğru yürüdüm. Soğuk hava yüzüme çarptığında, donmuş nehrin kıyısına doğru ilerledim. Nehrin üzerinde donmuş olan buz tabakasına bakarak, içimdeki duygusal fırtınayı sakinleştirmeye çalıştım. Ekim'in beni yanından kovması, kalbimde derin bir yara açmıştı. Her adımımda, onun kararlılığı ve sesi yankılanıyordu zihnimde.
Nehrin kenarına ulaştığımda, ayaklarımın altındaki karın çıkardığı hışırtı, yalnızlığımı daha da belirginleştirdi. Donmuş nehrin sessizliği içinde bir süre kayboldum. Buzun altında yavaşça akan suyu izlerken, içimdeki duyguların karmaşıklığına karşı koymaya çalışıyordum. Nehir gibi, benim duygularım da yüzeyde donmuş, ancak derinlerde hala akıyordu.
Gözlerimi kapattım ve Ekim'in yüzünü hatırladım. Onun kararlılığı ve endişesi, içimi acıtmıştı. Ellerimi cebimden çıkararak, soğuk havanın yüzümde yarattığı hissi derinlemesine içine çektim. Duygularıma yenik düşmüştüm, ama Ekim'in iyiliği için doğru olanı yaptığımı biliyordum. Donmuş nehrin sessizliğinde bir süre daha kalıp, içimdeki fırtınayı dindirmeye çalıştım. Her şeyin sonunda, Ekim'in mutluluğu ve güvenliği, benim için her şeyden daha önemliydi.
Donmuş nehrin kenarından ayrıldığımda, ellerim hâlâ cebimdeydi ve kararlı adımlarla yürümeye başladım. Saray, buradan oldukça uzaktaydı ve bu soğuk havada uzun bir yürüyüş beni bekliyordu. İçimdeki duygusal karmaşa, her adımda daha da derinleşiyordu. Ekim’in beni yanından kovmuş olması, kalbimdeki ağırlığı daha da artırıyordu.
Yol boyunca karla kaplı ağaçların arasından geçerken, düşüncelerim Ekim’e geri dönüp duruyordu. Ayaklarımın altındaki karın hışırtısı, gecenin sessizliğinde yankılanıyordu. Soğuk hava yüzümü keskin bir şekilde okşarken, Ekim’in güvenliğini sağlamak için doğru olanı yapma arzum beni ayakta tutuyordu.
Uzun bir yürüyüşten sonra, ormanın derinliklerine ulaştım. Ağaçlar, soğuk ve karanlık geceyi daha da gizemli kılıyordu. Yolumu bulmak için dikkatle ilerliyordum, çünkü saraya varmak için daha gidecek çok yolum vardı. Ormanın içindeki sessizlik, düşüncelerimin yoğunluğunu daha da artırıyordu.
Yolculuk sırasında, Ekim’in yüzünü, gözlerindeki endişeyi ve kararlılığı tekrar tekrar gözümde canlandırdım. Onun yanından ayrılmak zorunda kalmak, içimdeki acıyı daha da derinleştiriyordu. Ancak, onun iyiliği için bu yolu kat etmek zorundaydım. İçimdeki bu kararlılık, adımlarımı daha da hızlandırdı.
Bir süre sonra, ormanın derinliklerinde eski bir kulübe gördüm. Geceyi burada geçirip, sabahın ilk ışıklarıyla yolculuğuma devam etmeye karar verdim. Kulübeye yaklaşırken, içimdeki duygusal fırtınayı biraz olsun dindirmek için derin bir nefes aldım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde, kulübenin içinde eski bir şömine ve birkaç ahşap mobilya gördüm. Şöminenin önünde biraz odun bulup, ateşi yaktım. Ateşin sıcaklığı, içimdeki soğuğu bir nebze olsun dindirdi.
Ateşin önünde otururken, Ekim’i ve onunla geçirdiğimiz anları düşündüm. Onun güvenliği ve mutluluğu için yapmam gereken her şeyi gözden geçirdim. Saraya ulaşmam uzun sürecekti, ama bu yolculuğun sonunda Ekim’in iyiliği için gereken her şeyi yapmaya hazırdım. Gecenin sessizliğinde, ateşin çıtırtıları arasında, Ekim’e olan sevgim ve bağlılığım bir kez daha güçleniyordu.
Kulübede ateşin sıcaklığında otururken, kimin olduğunu merak ediyordum. Yorgunluk ve düşüncelerimin ağırlığı, bu merakı bastırarak gözlerimin kapanmasına neden oldu. Tam uykuya dalmak üzereyken, dışarıdan gelen bir sesle irkildim. Kulübenin sahibi gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Gölgesinde Aşk
قصص عامةDoğdukları büyüdükleri kraliyet topraklarından sürgün edilen iki kişi... Laranda Baronesi Ekim bir yandan, Newburry vikontu Simon Hartford diğer yandan... Hiç bir şeyleri kalmamıştı. Her şeyleri elinden alınmıştı... Duyguları haricinde...