Altımda zevkten inleyen adamın tadını çıkarıyordum. Onu böylesine delirtmeyi, benim için inlemesini öyle çok seviyordum ki..., aniden keskin bir ses yankılandı: Bir silah patlaması.
Kalbim bir an duracak gibi oldu, zaman adeta durdu. Düşüncelerimin berraklığı paramparça oldu, korku ve endişe bulutları zihnimin her köşesini kapladı. Ne olduğunu anlamadan etrafa bakındım, gözleri9m panikle sağa sola savruldu. Duygularımın yoğunluğu bir an için saf bir dehşete dönüştü.
"Bu ses... Bebeklerimizin odasından mı geldi?" diye sordum hemen.
Kafamda sayısız korkunç senaryo dönerken hızla yataktan fırladım ve üzerime geçirebileceğim bir elbise aramaya başladım.
Simon'un "E..ekim..." diye bir anlık şok geçirdiğini duymama rağmen umursamadım. Çocuklarım daha önemliydi. Odanın karışıklığını umursamadan, sadece çocuklarımın odasına yetişmek istiyordum. Simon koşa koşa odadan çıktı. Her adımımı korku ve endişe dolu bir kalple atıyordum, içimdeki çaresizlik giderek büyüyordu.
Yerdeki gelinliğimin yanındaki jartiyeri görüp bacağıma geçirdim ve içine bir hançer yerleştirdim. Çocuklarım tehlikedeyse, kimseye acımazdım...
Odaya girdiğimde, karşımdaki manzara nefesimi kesti. Arkasını dönmüş bir kadın vardı; elleri titremeksizin bebeklerimize silah doğrultmuştu.
Kadının omuzlarına dökülen saçları, odanın loş ışığında bile tanıdık görünüyordu. Arkadan bakıldığında birine benziyordu... Eğer doğru tahmin ediyorsam, bu kadın bize aylar önce çocuğunu kaybettiğini söyleyen ve suçlusu olarak Simon'u bilen kişiydi.
Odanın diğer köşesinde, olup bitenleri sessizce izleyen Marcus duruyordu. İçimde bir öfke kabardı. Bu aptal neden hiçbir şey yapmıyordu? Bizi korumak onun görevi değil miydi? Ama Marcus, her zamanki gibi donmuş, hareketsiz duruyordu.
Bir gölge gibi sessiz ve etkisizdi. Odaya girdiğimi bir tek Simon fark etmişti. Bir adım daha attım, ayak seslerimi yutkunarak bastırmaya çalıştım.
Simon'la göz göze geldiğimizde, ona bir el hareketiyle kadını oyalamasını anlatmaya çalıştım. Kalbim deli gibi atıyordu. Umuyordum ki beni anlamıştı; anlamak zorundaydı.
Çocuklarımız tehlikedeydi ve bu tehlike göz ardı edilemezdi.Simon, gözlerindeki panikle bana baktı.
Bebeklerimize doğrultulan silahın soğuk namlusu, küçük odanın içinde bile kasvetli bir hava estiriyordu.
Kadının bedeninde derin bir acı ve öfke karışımı vardı; kaybettiği çocuğunun intikamını almak için her şeyi yapabilecek biri gibi görünüyordu.
Kalbim deli gibi atıyordu. Saçlarımı elimdeki lastikle toplarken, bedenimdeki kararlılığı ve soğukkanlılığı en derinimden hissediyordum.
Elbisemin altındaki jartiyere sıkıştırdığım bıçağı hızla çıkardım. Hızlı ve sessiz adımlarla kadına doğru yürüdüm, gözlerimi hedeften ayırmadan.
Simon, gözlerindeki panikle bana baktı. Bebeğimize doğrultulan silahın soğuk namlusu, küçük odanın içinde bile kasvetli bir hava estiriyordu.
Kadının arkasına yeterince yaklaştığımda, kolumu kaldırarak bir anda kadının boğazına sapladım hançeri. Ağzından boğuk bir ses çiktı, ardindan boğazından fışkıran kan odanın zeminine dökülmeye başladı. Kadin aniden dondu kaldı, gözleri şaşkınlık ve acıyla doluydu.
Tam o anda, kadının elindeki silah büyük bir gürültü ile patladı, Kulaklarımda bir an için uğultu oldu ve titreyen ellerimle dengeyi sağlamaya çalıştım. Ne olduğunu anlamaya çalıştığım sırada gözlerimi Simon'a doğru çevirdiğimde, kalbim bir anda duracak gibi oldu. Göğsünde büyüyen kırmızı lekeyi fark ettim, oluk oluk akan kan ve acı çeken eşimi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Gölgesinde Aşk
General FictionDoğdukları büyüdükleri kraliyet topraklarından sürgün edilen iki kişi... Laranda Baronesi Ekim bir yandan, Newburry vikontu Simon Hartford diğer yandan... Hiç bir şeyleri kalmamıştı. Her şeyleri elinden alınmıştı... Duyguları haricinde...