Ağzımdan çıkan sözlerle birlikte belki de kaderim baştan yazılmıştı.
"Neredeyim ben?"
Gayet ideal bir soru sorarken aynı zamanda karşımdaki dört kişiye de sorgulayıcı bakışlarımı atmayı ihmal etmiyordum. Harbiden, ben neredeyim ve bunlar da kim?
İçl...
Bölüm şarkıları; Genius / Lsd Dancin / Aaron smith Judas / Lady gaga
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Keyifli okumalar!
9. Bölüm: Kenetli Eller
Hiç beklemediğim bir anda patlayan bombanın çıkardığı alevlerle beraber yere düştüm. Bombanın etkisiyle artan alevlerden başka bir şey göremiyordum. Atmosferdeki yangının çıkardığı dumanlardan dolayı nefesim sıklaştı.
Nefes alamıyordum!
Sanırım bu sefer alevlerin arasında nefessizlikten ölecektim. Umduğum son kesinlikle bu değildi. En azından yüksek bir binadan atlamayı bu duruma yeğlerdim.
Yangının ortasından gerçekten bunu mu düşünüyordum?
Ciğerlerim daha fazla duman solunumuna dayanamamış ve öksürmeye başlamıştım. Bu esnada gözlerim bana doğru yaklaşan parlak boynuzluyu buldu.
Kaşlarım kendiliğinden havalandı. Neden şu anda sanki hiç bomba patlamamış gibi dimdik bana doğru geliyordu? Ah Tanrım, bu çok anlamsız. Veya benim dilimde haksızlık.
Göz odağını benden başka hiçbir yere vermemesi bende bir kuşku uyandırmamış değildi. Ecelim geliyor!
Sonunda adımlarını bitirip dimdik karşımda durdu. Ayakta durmasıyla bir süre bacaklarıyla bakıştım. Fakat aniden kafama giren sancıyla gözlerim bu acıyı bastırmak için sımsıkı kapanmıştı.
Ya alamadığım nefesler vücudumda yan etki yapıyordu. Ya da gerçekten ölüyordum.
Kollarım bu duruma daha fazla dayanamayarak iki yanıma düştü. Yüzüme doğru üflenen nefesin etkisiyle ağırlaşan göz kapaklarım aralandı.
Karşımda, yüzüme çok yakın duran parlak boynuzlu şahısı beklemiyordum elbette!
Bu yakınlıktan ötürü, zaten sırtımın değdiği duvarda geri girmeye çalıştım. Bu çabam onu güldürdü. Ona, sen durumuma şükret demek istiyordum. Eğer şu an vücudum böylesine çökmüş olmasaydı o yüzünü dağıtabilecek güç bende vardı.
Ve işte olan şanslarım bombanın patlamasıyla sona ermiş, yerini koca bir şanssızlık dolu hayata bırakmıştı. Buradaki asıl kurban da ben olmuştum.
Şaşırdık mı?
Hayır.
"Kaldık mı yüz yüze küçük bow downcık?" Zaten yüzü yüzüme yakındı ve konuştuğu an nefesi yüzüme çarpıyordu. Bu beni gerginliğe sürüklüyordu. Bir de sözleriyle tam da gerginliğe gömülüyordum.
Dudaklarımı konuşmak için araladım. Aldığım acı buna izin vermedi. Kalbime saplanan ok gibi can yakıyordu nefes alamamak. Daha ne kadar nefessizliğe dayanabilirim ki? Bu büyük bir soru işareti.
1, bilemedin 2 dakika. Dahası yok.
Konuşamayacağımı anladı ve devam etti. "Artık gücün sonsuza denk benim olacak."
Bu sözlerle de yetinmeyerek elini havaya kaldırdı ve duvara yaslı olan kafamı tutarak, elini saçlarıma doladı. Yüzüm, alamadığım nefeslerden ötürü morarırken yalnızca baygın bakışlarla onu izledim.
Elimden başka bir şey gelmiyordu.
Önce eline sabitlediği kafamı öne doğru çekti ve yüzlerimizi daha da rahat bir konuma soktu. Gözleri beni tiksintiyle süzerken, "Bu çok kolay oldu." dedi.
Gözlerim o anda alevlerin arasında ayağıya kalkmaya çalışan Yağız'ı buldu. Neden bilmiyorum ama göz göze gelince acı dolu gülümsedim.
O anda kafam sert bir şekilde geriye itildi. Kafam duvarla buluşmadan boynumun yandığını ve güç yükseldiğini hissettim.
Kafamın duvara çarpmasıyla soğuk tuğlaları her zerremde hissettim. Ağzımda büyük bir bağırış çıkmasa da initli kaçmıştı. Güç, acıyı azaltsada kafamın duvarı çatlaması dişlerimi sıkmamı sağlamıştı.
Bugün gerçekten de ölmeyene kadar buradan çıkamayacaktım. Kumru'yu kurtarmaya gelmiştim ama cesedimle çıkacaktım.
Bu nasıl bir çelişki?
Gözüm buğulanıyor, görüntüm netliğini kaybederek bulanıklaşıyordu. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Yaşayan bir ölü gibiydim. Ve bu hiç hayra alamet değildi.
Net olmayan görüntümle parlak boynuzlu şahısı çift görüyordum. Yüz ifadesi görünmüyordu ve ben daha net görmek için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Hâlâ tam net olmasa da bir öncekine kıyasla daha iyi görünüyordum. Yüz ifadesi ise görünüyordu.
Şaşkındı ve bu şaşkınlığın nedenini çözmek için bakışlarını takip ettim. Doğrudan boynuma bakıyordu. Acıya dayanarak kafamı boynuma çevirdim. Simge canlı bir mavinin rengini almıştı. İlk defa simge böylesine canlı bir renge bürünmüştü ve bu insanı şaşırtmaya yetiyordu.
Bakışlarım zorla tekrardan onu bulduğunda yüzündeki şaşkınlık yerini korkuya bırakmıştı. Kafasını arkaya çevirerek alevlerin arasından Yağız'ın bulunduğu bölgeye baktı. Ne gördü bilmiyorum fakat bir adım geriledi.
Pür dikkat verdiği tepkileri inceliyordum ve görüntüm eskisine nazaran kat kat daha iyiydi.
Bir hışımla arkasını döndü ve adamlarıyla pencereden atlamadan önce, "Bu burada bitmedi." gibi bir cümle kurmuştu. Fısıldayarak.
Nefes alamıyordum ama simgenin canlı renge bürünmesinden ötürü nefes alıyormuşçasına kendimi iyi hissediyordum.
Ben gerçekten normal bir insan değildim.
Bir anda gelen dürtüyle tekrardan öksürmeye başladım. Beni çökertmekten çok ayağıya kaldırmak içindi. Başarılı da oldu.
Hiçbir şey olmamış gibi böyle ayağıya kalkmam bana da sürpriz oldu tabii ki.
Kaşlarım çatık bir biçimde kafamı yukarıya kaldırdım. Karşımdaki alevlerin arkasında bana elini uzatmış bir Yağız vardı. Eli, ateşin hemen arkasındaki ve benden bunu tutmamı mı bekliyordu?
Başını onaylar anlamda salladı. Zihnimi okumasına şu birkaç günde alıştığım için yadırgamadım.
"Elimi tut."
Güven vermek istercesine gülümsedi. Bende hipnoz olmuş gibi gülümsedim ve alevlerin biraz yukarısına kaldırmış elini tuttum. Birbirine kenetli ellerimiz alevin hemen üzerindeydi.
Ondan elektrik almışım gibi üzerimden titreme geçti. Elimi geri çekmek için hamle yaptığım esnada tutuşunu sıkılaştırarak buna izin vermedi. Gözlerim gözlerini bulduğunda mavi olduğunu gördüm. Bu normal bir mavi değildi.
Canlı maviydi!
Gözlerime buz konmuş gibi bir hissiyat oluşunca gözlerimi kapatmak istedim, lakin bu isteğim gerçekleşmedi.
Sanırım vücudumu ben kontrol etmiyorum.
Boynunda bir parlaklık meydana gelmesiyle bakışlarımı o yöne çevirdim. Simge, gözleriyle aynı renk olmuştu.
Canlı maviydi ve parlaklığı etrafa ışık saçıyordu. Yavaş yavaş boynuma bir soğukluk konuyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
Gözlerine bakmak dışında.
Boynumdaki soğukluk kendini tamamlamıştı ve o an şok üstüne şok yaşayacağım bir olay gerçekleşti.
Birbirine kenetli ellerimize aktarılan güçler birleşti ve bu birleşim, alevleri söndürmeye yetti.