Hayat ne kadar garip değil mi? Bazen her şeyim dediğin hiçbir şeyinmiş gibi çekip gidiyor bazen de hiçbir şeyim dediğin her şeyin olabiliyor. Ayrılık mı zor yoksa "hayat devam ediyor" deyip hayata devam etmek mi? Hayat devam ediyor demek, aynı zamanda "Kimse vazgeçilmez değil." demek de değil mi?
Herkese her şeye uzaktan bakınca sanki dünya tıkırında aksamadan çalışan bir saat gibi. Sanki kimse ölmüyor gibi oradan bakınca. Ama yakınlaşınca herkesin gittiğini, her şeyin bittiğini görebiliyorum. Şu bardak mesela uzaydan bakarsan bu bardağın asla kırıldığını göremezsin. Ama dibindeyken onun çok kez düştüğünü, kırıldığını veya bir başkasının hastalanıp yaşlandığını görebilirsin.
Şu bardak gibi kırılıp ya da kırılmamak için hep uzakta mı durmak gerekir yoksa sistemin çarkları arasında sıramızı mı beklemek gerekir, bilemiyorum.
Ben olmasam bu çocuklar ne olur, diyorum bazen. Ama zamanı on yıl ileri alabilsem işte o an anlıyorum acı gerçeği ki herkes bu hayat çizgisinde yalnız başına yürüyor. Biz sadece onunla yolda karşılaşmış güzel bir yolcu gibiyiz. Yani her şeyim dediğin bile bu hayatta senden ayrı. O zaman bunun doğrusu her şeyim değil de "çok şeyim" olsa daha mı yerinde olur?
Şu hatıralara, geçmişten gelen şu eşyalara bakmak kadar beni hüzünlendiren bir şey yok. Halbuki onlar o varken mutluluk sebebiydi, o yokken kalbime saplanan bir mızrağa dönüştürler şimdi. Kızımın ben yokken oynaması için bulduğum şu masanın üstündeki taş, kızım yokken kalbimi muma çevirmez mi ya da oğluma aldığım bisikleti her sabah işe giderken garajda görmek... İşte gülerek eğlenerek baş harfimi taşıdığın şu kolyen o zaman boğazımı düğüm düğüm etmez mi?
Baba! Ne yapıyorsun burada?
Gel bakalım kızım. Asıl sen ne yapıyordun bahçede bu kadar?
Diego ile oyun oynuyorduk canomm.
Sen ne yapıyordun? Hayırdır bi durgunsun!
Hiçç! Mmmm. Annenden kalan şu eşyalara bakıyordum. Bi de sizle annenizin şu fotoğrafı... Biriniz bir dizine biriniz bir dizine..
Hmm. Çok özledin değil mi baba?
Tabi ya! Özlenmez mi? Buram buram buralar hep o. Halıda bi saç teli görsem hala acaba bu annenden kalmış olabilir mi diye şöyle uzatıp uzatıp bakıyorum.
Baba yaa! Seni çok seviyorum, eminim annem de seni çok seviyor.
O zaman sana bi soru sorayım. Sence çok mu sevmek yoksa gerçekten mi sevmek?
İkisi de aynı değil mi baba?
Aralarında dağlar kadar fark var en azından benim için öyle.
Neymiş o fark söyle bakalım.
Çok sevmek sadece onu sevmektir. Belki de kendin için sevmektir, onun için değil. Ama gerçekten sevmek öyle mi? Gerçekten sevmek demek hem onu sevmek hem de onun sevdiklerini, sevdiği şeyleri de sevebilmek demektir. Sen sevemesen bile onun sevişini sevebilmendir.
Böyle seven var mı ki babacım?
Bilmem belki bir yerlerde herkesten habersiz gerçekten seven birileri vardır.
Oğlum sen de gel bakalım şöyle. Kafanı telefondan kaldırsan da arada! Seni özlüyoruz bak haberin olsun.
Valla ne diyeyim haklısın, söyleyecek pek sözüm yok. Ama yine de iyi zaman geçiriyoruz bence. Film falan izliyoruz, geziyoruz.
Ama ben oğlumla konuşmak da istiyorum. Onun hayatını, gününün nasıl geçtiğini...
Baba sen gerçekten sevenlerdensin değil mi? Abimi de öyle seviyorsun.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
617
PertualanganBelen, babasının kendisine hediye ettiği köpeği ile sıradan bir hayat sürerken, ailesinin gizemli bir görev için seçildiğini öğrenir. Evlerinde, zamanın derinliklerine yolculuk yapabilen bir geçidin anahtarı vardır ve bu anahtar 617'dir. Belen ve ai...