Yorgun bir şekilde ayaklarını sallandırdı yataktan. Saat beşi geçeli çok olmuştu, namaz vakti geçmeden hızlıca banyoya girdi. Abdestini aldıktan sonra alelacele elini yüzünü kurulayıp tülbentini örttü başına ve seccadenin başına geçti. Zaten dört rekat olan sabah namazı çabucak bitiverdi. Duasını ettikten sonra üzerindeki namaz elbisesini ve tülbenti çıkartıp tekrar yatağa girdi ancak uyuyamayacağını biliyordu. Bir süre yatakta döndü durdu, uyuyamayacağını anlayınca dün gece okumaya başladığı kitabı eline aldı. Kaç saat kitap okudu bilmiyordu ki annesiyle babasının seslerini duydu koridordan."Ferhat, gidip ekmek al." Dedi annesi çekinik bir ses tonuyla. Hayatında geçen yıllara dair en çok hatırladığı şey bu çekinik ses tonuydu. Annesinin babasından deli gibi korktuğunu çocukluğundan beri bilirdi.
"Uşağınız mı var lan sizin!" diye gür bir ses duydu. Nefret ediyordu babasından. Onun sesini bile duymaya tahammül edemiyordu. "Git de kızına söyle, anca yiyor! Ne çalıştığı var ne ev işlerine yardım ettiği. İyice ekmek düşmanı oldunuz başıma."
Bu sözleri duymaya o kadar alışmıştı ki artık duyduğu zaman bir şey hissetmiyordu bile. Küçük yaşlarından beridir babası ona bu cümleleri sarf ederdi zaten. Yalnız genç kızın zoruna giden bu sözler değildi. Asıl zoruna giden babasının çok para kazanıp eve bakıyormuş gibi kendisine laf etmesiydi. Kendisini bildi bileli babası alkolik bir pislikti. Aynı zamanda iddia oyunu bağımlısıydı. Yaptığı tek şey televizyonun karşısına geçip saatlerce futbol maçı seyretmekti. Maçların olmadığı günlerde de meyhanelerde sabahlamaktı. Çocukluğunu, en güzel yıllarını zehir etmişti bu adam. Okul hayatını bile elinden almıştı. Fazlasıyla başarılı olmasına ve üniversite sınavını kazanmasına rağmen okula gitmesine bile izin vermemişti. İçinde ona ve annesine karşı çok büyük bir öfke vardı. Annesine öfkesinin sebebi ise babasından hiçbir zaman kendisini korumamasıydı. Zira onunda hayatındaki tek önemli şey kocasıydı. Genç kız umrunda bile değildi. Bu yüzdendir ki babası kendisine ne yapsa annesi iki katını yapıyordu. İşin kötü yanı ise onlardan ömrünün sonuna kadar kurtulamayacaktı.
"Doğru söylüyorsun, uyandrırayım da gitsin."
Üzerinden çok geçmemişti ki odasının kapısı çalınmadan açıldı. Annesi tiksinir bakışlarını kendisine yönlendirdi. Ardından sandalyenin üzerinde bulunan seccadeye çevirdi bakışlarını ve kafasını dalga geçer gibi salladı. Bu ev öyle cehennem gibiydi ki namaz kılmasına bile karışıyorlardı.
"Kalk da ekmek alıp gel." Dedi tükürürcesine. İkiletmeden üzerindeki yorganı attı ve dolabından kıyafetlerini çıkardı. Bu sırada annesi çoktan odadan çıkmıştı. Siyah bir tişört ve siyah bir pantolon giyip hızlıca evden çıktı ve mahalle bakkalının yolunu tuttu.
"Şemsettin amca, günaydın." dedi ve adamın kendisine dönmesini bekledi. "İki tane ekmek alabilir miyim?"
Adam selamını almadan arkasındaki raftan iki tane ekmeği alıp poşete tıktı. Genç kız elindeki parayı adama uzattığında "Bu ne? Ekmek zamlandı, haberiniz yok mu? İki ekmek etmez bu para." Dedi ters bir şekilde.
"O zaman bir tanesini hesaba yazar mısın?"
"Ne hesabı Yağmur kızım!" dedi sert bir üslupla. "Hesabınız dağ gibi oldu, size artık hiçbir şey satmamak lazım ama neyse. Ekmeğin birini bırak, öbürünün parasını ver git."
İnsanlar neden bu kadar acımasızdı anlamıyordu. Biliyordu ki Şemsettin Amca'nın bu paraya hiç mi hiç ihtiyacı yoktu. Bu mahallenin en varlıklı kişilerinden biriydi. Bu bakkalı da sırf eli boş kalmasın diye işletiyordu.
Poşetteki ekmeğin birini çıkartıp tezgahın üzerine bıraktı ve çıktı. Bunu annesi ve babasına söylediği zaman sanki onun suçuymuş gibi üzerine geleceklerini o kadar iyi biliyordu ki. Gergin adımlarla kapıdan içeri girdiğinde annesinin kahvaltı sofrasını hazırlamış olduğunu gördü.
YOU ARE READING
Bir Çaresi Bulunur
FanfictionHayatında çok zorlu bir dönemden geçen Yağmur'un kurtarıcı beyaz atlı prensi Barış Alper ile tanışması ve üstüne üstlük bu adamın Galatasaray'ın en önemli futbolcusu olması ile hayatının 360° değişmesini konu alan mini hikayemiz.