7. Bölüm

645 33 0
                                    


"Efendim anam" dedi elindeki ekmeği ağzına tıkıştırırken. Kazandıkları maçın ardından Antalya'da kalmamışlar, aynı gece İstanbul'a dönmüşlerdi. Bu zaten Barış'ın işine gelmişti, bir gün daha Yağmur'u görmezse çatlar ölürdü herhalde.

"Oğlum, dün geç oldu diye aramadım, dinlen istedim. Babanla beni yine gururlandırdın."

"Canım annem, yaptığım her şey sizi gururlandırmak için zaten. Her zaman dağ gibi arkamda durdunuz, şimdi emeklerinizin karşılığını vermek istiyorum."

"Bir de şöyle güzel bir gelinim olsa" dedi kadın iç çekerek. "Biliyorum, daha yaşın küçük ama neyi bekleyeceksin oğlum, işin gücün elinde. Her gün başka birileriyle düşüp kalkmana gönlüm hiç razı değil bilesin."

Annesi bir bilseydi ki günlerdir kimseyle düşüp kalkmıyordu, kadının gözleri yaşarırdı herhalde. Yağmur'dan henüz bahsetmeyecekti onlara, daha çok erkendi. Ortada adı koyulmuş hiçbir şey yoktu ki zaten. Evet kıza aşıktı ama kız için aynı şeyleri söyleyemeyecekti. Görüşme teklifini zor kabul ettirmişti, aşık olmasına imkan yoktu.

"O da olur zamanla anne, merak etme." Atıştırdığı tostun ardından masanın üzerini topladı. Aslında kendisini tutsun diye ufak bir tost yapmıştı, kahvaltı için farklı planları vardı. "Yeliz ne yapıyor?"

"İyi oğlum, okula gidip geliyor işte. Önümüzdeki hafta tatili başlıyormuş, ağabeyimin yanına gitmek istiyorum diyordu."

"Gelsin tabi, bana da ona da bir değişiklik olur, özledim onu da." Telefonda arkadan babasının sesini duydu.

"Neyse oğlum, baban çağırıyor, yine neyini bulamadı acaba, bir gidip bakayım. Allah'a ısmarladık."

"Görüşürüz anne." Deyip kapattı telefonu. Annesine ve babasına çok düşkündü. Ailesi onun her şeyiydi. Bu küçük dünyasına şimdi de küçük bir Yağmur bulutu eklenmişti. Kolundaki saate baktığında ona yaklaştığını gördü. Maçtan sonraki gün olduğu için antrenman yoktu. Bu yüzden ay yüzlüsü ile kahvaltı etmek istiyordu. Sabah erken uyandığı için ufak bir tost yemişti, ya değilse kızın yanında midesi guruldayıp dururdu. Hazırlanıp evden çıktığında saat onu geçmişti. Yağmur ile evlerinin arası çok uzak değildi, 20 dakikanın sonunda yıpranmış binanın önünde durdu. Maçtan önceki gece yaptığı gibi yerden aldığı küçük bir taşı kızın camına attı. Pencere anında açılırken Yağmur'un yüzünde güller açtı.

"İyi alıştın sen de pencereme dayanmaya."

"Pencere o kadar güzel ki..." dedi dalgın dalgın. "Tutamadım kendimi. Hadi, hazırlan da gel."

"Saat daha on bir bile değil, buluşma saatimize iki saatten fazla var."

"Ya ne bu, memur dayılar gibi. Buluşma saati diye bir şey mi var?" sitemli sesi Yağmur'u güldürmüştü. "Birbirimizi görmek istediğimi zaman görmemiz gerekmez mi?"

"Farkında mısın bilmiyorum ama sen ne zaman görmek istersen o zaman geliyorsun, ben seni görmek istediğim zaman görebilmem gibi bir durum söz konusu değil ne yazık ki."

Yağmur hala ne dediğinin farkında değilken Barış'ın yüzünde çapkın bir sırıtma belirdi.

"Sen de sürekli beni görmek istiyorsan ben kapının önünde uyurum, problem değil."

"Niye anlamak istediğin gibi anlıyorsun?" dedi Yağmur tebessümle.

"Anlamak istediğim güzel geliyor da ondan."

"Sana laf yetiştirilmez, bekle geliyorum." Dedi kız. Beş dakika geçmemişti ki bina kapısının önünde belirdi Yağmur.

"Keşke sana sarılabilsem." Dedi Barış iç çekerek.

Bir Çaresi BulunurWhere stories live. Discover now