selamlar, bu bölüm yeni bir başlangıç bu bölümden sonra hiç bir alakası olmayacak önceki bölümlerle iyi okumalar sevgiyle kalın!
Zar ortaya atıldı.
Balık yemi tuttu.
Balıkçı onu oyuncak yaptı.
Ait olduğu yerden alındı. Okyanuslardan.
Gerçekler, bir bıcak kadar keskin, bir ip kadar ince, bir silah kadar sesli.
Bekle, öğren ve bana gel.B.Ç.
__"Buda ne?"
elimde tuttuğum küçük notun yanında küçük bir maket gemi vardı elime alıp dikkatlice inceledim. notun son satırlarını tekrar okudum. 'bekle, öğren ve bana gel' . yavaşça ayağa kalktım notu kol çantama koydum o sırada gözlerim yüzüğe ilişti, çok güzeldi aynı okyanusu, denizi anımsatıyordu. gözlerimi yüzükten çekip hızlıca notu çantaya attım.
Yatakta önüme bakıp düşünüyordum. Bir kaç dakika sonra ege içeri girdi. elinde güzel bir kahvaltı tepsisi ile gelmişti durgun gözlerle gülen yüzüne baktım. her şeyi ne güzel gizliyordu o güzel yüzü. kafasını kaldırıp bana baktı. 'günaydın sevgilim.' dedi. sesi kulaklarıma ilişti. hafif tebessüm edip 'günaydın.' diyebildim. içimdeki karamsarlığı atamıyordum. aklımda binlerce soru vardı ama göremiyordum duyamıyordum sorsamda cevap bulamıyordum. ege bana doğru yaklaştı tepsiyi yatağın üstüne bıraktı dudakları anlıma değdi, 'güzelim iyi misin?' gözlerim gözlerini buldu. 'iyiyim sadece içimde bir his var ege bu güzel büyü bozulacak gibi.' 'hayır hiç bozulmayacak ben yanında olduğum sürece her şey güzel olacak güven bana.' eller elimi tuttu. 'içimden bir ses beni en çok yaralayan kişinin sen olacağını söylüyor, ve ben bu dürtüden bir türlü kurtulamıyorum, seni seviyorum ama sevdiğim kişi kim onu bile bilmiyorum ben.' gözleri bulutlandı sanki öfke doldu sanki içi ama bana olmayan bir öfke sanki kendine kızıyordu bir konudan odada telefon sesi duyuldu. ege yavaşça ayağa kalkıp telefona bakmadan açarak büyük verandaya çıktı. yavaşça ayağa kalkıp, duvarın dibine geçtim.
' akşam geleceğimi söyledim ne oldu furkan.''tamam halledilir, kodu söylesene bana bekle.' tam arkasını dönüyordu hızla duvardan kalkıp sanki yemek yiyormuşum gibi yatağa oturup ağzımı tıka basa doldurdum. hızla odaya girdi bana bile bakmadan komidinin çekmecesini açıp kağıt kalem aldı tekrar balkona çıktı. saniyeler sonra cebine kağıdı atıp içeri girdi. 'kimmiş arayan.' 'furkan.' dedi ve ağzına salatalık alıp dolabın önüne geçti. 'o kim ve niye aramış?' bana baktı " önemi yok güzelim işle alakalı." sakince kafa salladım. hızlıca atıştırdıktan sonra ayağa kalktım "bugün ne yapıyoruz." üstüne beyaz kazak giyerek bana döndü "ne yapmak istersin." avm gidebiliriz ben burayı bilmiyorum ki" gülümsedi "tamam ben hallederim hadi giyin çıkarız." kafa sallayıp tuvalete gittim elimi yüzümü yıkayıp biraz makyaj yapıp dolabın önüne ben geçtim görünürde ege yoktu. kışlık boğazlı siyah dizim biraz üstünde bir elbise giydim ayakkabı olarak uzun bot giydim. egenin zevki gayet güzeldi. saçlarım zaten kısaydı hiç ellemedim ellerimle biraz düzelttim. "Ege" diye seslendim. elinde telefonu ile balkonun kapısından çıktı. gözleri beni süzdü dudaklarında bir sırıtış kondu, gözleri gözlerime ilişti "biz dışarıya çıkmak yerine odada mı kalsak nasıl fikir ?" sırıtma sırası bendeydi kapıya ilerledim "yürü canım." topuklu ayakkabılarımın sesi kulaklarımda yankılandı. arkamdan gülerek ilerledi.
asansöre bindik gözleri tuşlarda oyalandı kaşlarımı çatarak elini tuttuğu tuşa baktım. gözleri beni bulurken o sıra bir tuşuna bastı zemin kata iniyorduk. elimi tutarak konuşmaya başladı. "akşam biraz geç geleceğim, beni bekleme sen uyu sevgilim." kaşlarımı çatıp yüzüne baktım "neden geç geleceksin?" " iş arkadaşlarımla bir toplantı yapacağız." düz bir ifadeyle asansörün kapısına bakıyordu. iyice daralmaya başlamıştım fobim vardı elim boğazıma gitti, gözleri beni buldu. "sakin ol ineceğiz şimdi." binebildiğime bile şükür ediyordum. kapı açıldı sonunda derin bir nefes aldım elimi daha sıkı tuttu varlığını hissettirmek adına, kafam o kadar doluydu ki yürürken gözlerim egeye döndü düz bir ifadeyle yürüyordu, sevdiğim adam bu kişi miydi yoksa gerçekten onun hakkında bilmediğim şeyler çok mu kötüydü. siyah bir bmw kapının önünde duruyordu kapımı yavaşça açtı gözlerinde farklı bir şey vardı nedense içimdeki bir ses bugün kötü şeyler olacağını söylüyordu. koltuğa oturmadan önce anlıma derin bir öpücük kondurdu. gülümsememe engel olamadım. kemerimi takıp ön taraftan onun dolanmasını bekledim.
arabadan radyoyu açtım rasgele bir şey çalıyordu bir AVM'nin önünde durduk dalgındım bir o kadarda sessiz. egede aynı şekilde içimde bir burukluk vardı biz balayındaydık ama birşeyler eksikti. araba durunca kapısını açtım soğuk havayı tüm hücrelerimde hissettim sanki, ege yanıma gelip elimi tuttu. "bugün çok sessizsin neden?" "bir sebebi yok halsizim herhalde bilmiyorum. yada her şey mükemmel diye bozulmasından korkuyorum." gözleri beni buldu "hiç bir şey bozulmayacak güven bana." inanmak istedim ama sanki oda bu sözlerine bu sefer inanamıyordu. AVM den içeri girdiğimizde üst tarafı açıktı ve çok güzel bir şelale akıyordu yapaydı ama güzeldi. egenin gözleri bendeydi elinde telefonu ve gözümde patlayan flaş ile ne olduğunu anlamadım. "çok güzel gözüküyordun çekmem lazımdı kör olduysan geçmiş olsun hayatım." şuh bir kahkaha döküldü dudaklarımdan yanağıma naif bir öpücük kondurdu.
saatlerce gezdik ona lacivert bir gömlek almıştım. oda bana güzel bir kolye almıştı ucuna denize benzeyen arkasında gün batımına ait bir güneş var gibiydi. en olmadık anda ben onun fotoğraflarını çektim oda aynısını yapıyordu benim ağzım gözüm yamuk çıkıyordu bu Allahsız her karede çok yakışıklıydı. yavaş yavaş gün batıyordu ama içimde eksilmeyen huzursuzluk git gide daha çok artıyordu. AVM nin terasındaydık gün batımına bakıyorduk, bu sefer yüzümde flaş patlamadı ama kamera sesini duydum hiç bozmadan daha çok poz verdim. sesli kahkaha attı, dudaklarımı büzerek kameraya poz verdim. "yanıma gelsene." sorgulamadan geldi bir eli belime dolandı dudakları dudaklarımı buldu. yavaşça ayrıldım tam konuşacakken yanımızda kuru bir öksürük sesi duydum benim kafamı çevirmemle egede o tarafa baktı 9-10 yaşlarında lacivert bir tulumun içinde erkek çocuğuydu, koyu gözleri ile kafasındaki tatlı şapkayla elini bize uzatmıştı ege ingilizce konuşarak çocuğun boyuna eğildi. "güneş gidiyor hemen poz verin sizi fotoğraf çekeyim çok güzeldiniz filmdekiler gibi." dedi . ama ben seni yerim ki. derin bir tebessümle çocuğa baktım. ege tebessüm ederek telefonu çocuğa verdi. hemen bana dönüp belime sarıldı. ellerimi boynuna doladım. derin bir gülümsemeyle gözlerine baktım. kamera sesi. boynumu hafifi büktüm ege yerini biliyormuş gibi boynuma gömülüp naif bir öpücük bıraktı. tekrardan kamera sesi. gıdıklanmaya başladığımda boynumu geriye attım kocaman bir kahkaha attım ege ise içten bir tebessümle bana bakıyordu. tekrar kamera sesi. yavaşça çekildim çocuk telefonu bize uzatıyordu telefonu ben aldım. cebime koydum egede çocuğun boyuna eğildi ve tatlı bir şekilde teşekkür etti. çocuğun gözleri parlıyordu. çocuk bana doğru döndü önümde bacaklarını çapraz yapıp hafifçe eğildi sağ elimi tutup küçük bir öpücük bıraktı. karşısında kendimi prenses gibi hissetmemek elde değil, kocaman bir kahkaha attım adını bana bahşetti. alex dean.
çocuk gittikten sonra ege, "dondurma ister misin?" diye sordu vakit kazanmam gerekiyordu "olur, ben bekliyorum burada, yavaşça kafa salladı ve terastan çıkarken son kez bana bakıp gülümsedi. kapıdan gittiğine emin olduktan sonra telefonu açtım whatsAppa girdim sadece numara olan biri vardı ve en son yazılan iki şey vardı
asansör.
8856.
hızlıca kendi sohbetime girip fotoğrafları attım. telefonu cebime koydum. gün batımına bakarken egeden sonra asansöre binip bu rakamlara basacağım ve ne olabilir çok merak ediyorum.
birkaç dakika sonra ege geldi dondurmaları günbatımı eşliğinde yedik ve aşağıya inip arabayla otele yol aldık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Civciv
Genç KurguTeyzesinin onu bırakmasıyla ve karanlık geçmişiyle baş başa kalan deniz umutlarını, aşkını, heveslerini bir kenara atıp bambaşka birisine dönüşmesiyle başlayan bir aşk ve tutkunun olduğu bir romandır. profesyonel eğitim yoktur.