arabanın içindeki müzik sesi kulaklarımı acıtacak kadar yüksek sesliydi. bir elimde büyük bir votka şişesi tutuyor, diğer elimle de direksiyonu sabit tutmaya çalışıyordum. araba kullanma konusunda berbattım. gerçi ben hangi konuda iyiydim ki?şişeyi dudaklarıma götürüp derin bir yudum aldığımda alkolün acı tadı artık boğazımı yakmıyordu. gözlerimden istemsizce yaşlar süzülüyordu, direksiyonu tutan elim titremeye başlamıştı. nereye gittiğimi bilmiyordum. ormanlık ve karanlık bir köy yoluna benziyordu gittiğim yol. sokak lambası yoktu, sadece arabanın farları aydınlatıyordu yolu.
içtiğim şişenin sonuna geldiğimde şişeyi camdan dışarı fırlattım ve camları kapatmayıp soğuk rüzgarın içeri girmesine izin verdim. siyah dalgalı saçlarım rüzgarla beraber uçuşurken derin bir nefes aldım. kafamın içinde dolaşan sesleri susturmalıydım. "asi...sen neden yaşıyorsun?"
hızımı biraz arttırdığımda sağ koltuktaki telefonum çalmaya başladı ama kimin aradığına bakmadım bile. yolun sonuna ulaşmak üzereydim sanki ya da öyle umuyordum.
yol boştu, etrafta bir çok kalın gövdeli ağaç vardı. araba savrulabilir ve o ağaçlardan birine hızla çarpabilirdim. gözlerimi kapatarak ellerimi direksiyondan çektim ve kollarımı yana açarak gülümsedim. birazdan bitecekti.
adım asi...
ailesi olmayan, yapayalnız, sokaklarda bir başına büyüyen ve ailesini sokaktan seçen asi. dün sabah hayatımdaki tek ailemi, kardeşim umut'u kaybettim. maalesef ki bununla baş edebilecek güçte değildim. bununla savaşmadım. beni sadece sokakta büyüyen birisi anlardı. herkesten kaçabilir,her şeyden koruyabilirdiniz kendinizi. tek bir şey hariç. hayata tutunmanı sağlayan bir şeyden kaçamazdınız ve onu kaybedince hissedeceklerinizden koruyamazdınız kendinizi. umut'u kaybettiğim gün zırh gibi kuşandığım o kabuğum kırıldı ve ardında yapayalnız kaldım.
ölüm sizin gibilere ödül olur demişti bir keresinde bizi öldüresiye döven o adam. hayatında ilk defa haklıydı. ölüm bizim gibilere kurtuluş olurdu.
araba hızla ilerlerken sertçe bir şeye çarptım ve bedenim öne savruldu. araba kendi etrafında dönerken istemsizce frene asıldı ayağım. gözlerimi panikle açarken çarptığım şeyin bir ağaç gövdesi olmadığını fark ettim.
lastikler çığlık atar gibi ses çıkararak durduğunda öyle sık nefesler alıyordum ki kalp atışlarımı boğazımda hissediyordum. gözlerim yolun ortasında uzanan bedene takıldı. şoktaydım. ne yapacağımı bilmiyordum. ölmek isterken birini öldürmüş olamazdım değil mi?
arabanın kapısını açtım ve dışarı çıktım. rüzgar yüzüme tokat gibi çarptı ve yerde yatan adama doğru yürümeye başladım. adımlarım yavaş ve ürkekti. korkudan ellerim titriyordu. çok karanlıktı ama farlar yerde yatan bedeni aydınlatıyordu.
yanına gelir gelmez çığlık atmamak için ellerimle ağzımı kapattım. saatlerdir durmayan göz yaşlarım akmaya başladığında etrafıma baktım ama kimse yoktu. ne yapmalıydım? sadece yerde kanlar içerisinde yatan adama bakmaya devam ettim. nefes alıyor muydu?
yardım çağırmam gerektiğine karar verdim ve koşarak arabaya ilerleyeceğim sırada duyduğum ses beni olduğum yere çiviledi.
"onu bu şekilde bırakıp kaçmak mantıklı bir tercih olmaz gibi." alaycı bir ses tonu vardı. dönüp bakmak istemiyordum ama yapacak bir şey olmadığı için omzumun üzerinden dönüp ona baktım.
karşımda bir yabancı duruyordu. uzun boylu ve ince bir bedeni vardı. sağlıksız gözüküyordu ve karanlık olmasına rağmen yansıyan ışıktan belli olan ela gözleri fazla boş bakıyordu. kumral saçları dağınıktı. koşmuş olmalıydı, şakaklarından süzülen ter damlalarını görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancı ve Yalancı | AsLaz
Teen FictionAsi ve Alaz'ın yolu bu sefer bir sokakta değil, bir cinayetle kesişiyor. Unutmayın ki herkes ilk tanıştığınızda sadece bir yabancıdır ve bir miktar yalancı.