Yemekhaneye gitmek için acele ediyordum, çok sıra oluyordu bu yüzden hocadan tuvalete gitmek için izin almıştım. Tuvalette zilin çalmasını bekliyordum. Normal bir gün olsa bunu asla yapmazdım. Ama bugün cumaydı. Cuma demek yemekhanede özel menü var demekti. En önemlisi de tatlı var demekti. Evde yiyemediğim tatları okulda annemin haberi olmadan rahatlıkla yiyebiliyordum.
Saatimden zilin çalmasına ne kadar kaldığına baktım. Bir dakika vardı. Hızlıca tuvalette içinde beklediğim kabinden çıkarak ellerimi hızla yıkadım, tuvaletin kapısını elimi kuruladığım peçeteyle açıp çıktım. Tuvalet kapısının hemen yanındaki çöp kutusuna yaş peçeteyi atarak hızla merdivenleri indim. Yemekhane en alt kattaydı, spor salonunda beden dersi olanlar ya da antrenman yapanlar hemen sıraya girebiliyordu. Yani en başta hiçbir zaman olamayacaktım, ama yine de ortalarda olmakta bugün için yeterliydi.
Sıraya girdiğimde ter içinde kalmış beden dersinden çıkan spor kıyafetli öğrencileri görmek şaşırtmamıştı, bilerek çok fazla yaklaşmadım. Çünkü yaklaşmak demek o ter kokusunun her hareket ettiğinde burnunuza gelmesi demekti, o ter kokusuna katlanacağıma tatlı yemezdim! Çok büyük bir şey gibi gelmeyebilir ama tatlı yemek benim için her şeydi. Hele her sabah ve gece tartıldığımı düşünürseniz tek zevkim sayılabilirdi.
Dün geceki boks idamında hoca beni hiç çalıştırmadığım sol kısmımdan yakalamış ve beni yere sermesi beş saniyesini almamıştı. Sağ kısımda en az bir dakikada yere serildiğimi dikkate alırsak beş saniye fiyaskoydu. Hoca bundan zevk almış olsa da gittikten sonra yediğim azar hiç hoşuma gitmemişti. Bu yüzden boynumun sol kısmı fena halde ağrıyordu. O kısmı esnetmeye çalışırken önüme geçen birisi olmuştu, o kadar da fazla bir boşluk değildi ki. Oraya geçecek kadar kör müydü? Ben burada bostan korkuluğu muydum?
"Benim önüme geçiyorsun yalnız." diye söylendim. Üstündeki gri basketbol formasının sırt kısmı terden ıslanmıştı dokunmak istemiyordum. Ama kulağındaki kulaklık yüzünden beni duymamıştı. Dayanamadım, kulağındaki kulaklığın kablosuna elimi götürerek çektim. Teki düşen kulaklığı ile şaşırarak arkasını döndü. 4
Of dedim kendi kendime bu ani hareketi yüzünden ter kokusu mu gelecek ama gelmedi hatta beni afallatan cinsten güzel kokuyordu. Ferah bir kokusu vardı. Yüzüne bakmak için kafamı kaldırdım, aşırı uzundu. "Ne oldu?" diye sordu sertçe.
"Önüme geçtin." dedim. İlk defa görüyordum bu çocuk kimdi?
"Ee?" dedi kaşlarını çatarken. "Ne demek ee? Sırada ben vardım. Sen benim önüme geçtin."
Arkama baktı. "Arkanda kimse yok."
"Ee?" dedim onu tekrarlayarak. "Ha önüne geçmişim ha arkana ne fark eder."
"Nasıl ne fark eder? Orası benim yerimdi. Sen geldin önüme geçtin." Sinirlenmiştim.
"Ya bak cidden yorgunum uğraşamam." demiş önüne dönmüştü, kulaklığı kulağına takarken sinir tüm kanımda dolaşıyordu. Yanına geçerek kolunu iterek arkaya doğru geçmesi için ittirdim. Alayla gülerek kulaklığının ikisini de indirdi. "Ya çattık. Deli misin nesin? Biliyorum ama ben bu numaraları. İsmimi öğrenme çabaları filan. Benden sana ekmek çıkmaz, haydi başka kapıya."
"Ne diyorsun be sen? Salak mısın? Niye ismini öğrenmeye çalışayım. Ben sadece yerimi istiyorum."
"Bende diyorum ki sana ha arkandayım ha önünde ne fark eder."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASEMİNLİ KIZ
General FictionVicdan eskirse, ruh küflenirmiş! Ruhu yaşarken küflenen insanların öldüklerinde ruhları da kokarmış! Ben Meran! Ailemin zoruyla evlendirildim. Evlendiğim gün kocamı kaybettim. Ve ben bu sefer kayınbiraderimle evlendirilmek zorunda bırakıldım. Kims...