asi sezen akyel.

1.7K 34 8
                                    

Sıkıntıdan elindeki kurşun kalemin başını kemiriyordu Asi. Gözleri uykuya teslim olmamak için direnirken başını bile zor taşıyordu artık bedeni. Blok dersin üçüncü saatine tam gaz giderlerken yerinden bile kalkmadan, gözlüğünü gözüne takmış, önündeki kitaptan kısık sesle bir şeyler okuyordu dersin hocası. Türk Dili ve Edebiyatı üçüncü sınıf öğrencisiydi. Bir şeyler yazmak, karalamak ona şu hayatta iyi gelen tek şey olabilirdi. Bu yüzden düşünmeden seçmişti bu bölümü. Şu ana kadar hiç de pişman olmamıştı ancak bu blok dersten sonra ilk fırsatta gidip kaydını sildirebilirdi. Kalın kitabın kapanma sesiyle yerinden sıçradı. Yanında oturan arkadaşı Yağmur ise onun bu haline gülmeden edememişti. Gözlüğünü çıkarıp kitabın üstüne fırlatan hocası az öncekine tezat desibelde bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Dönem sonu ödevinize karar verdim. Erasmus öğrencilerimizden rica ettik, kırmadılar bizi. Dönem sonuna kadar onlar ile mektuplaşacaksınız. Dönem sonunda bu mektuplaşmanın size neler kattığını anlatan bir rapor hazırlayıp getirmenizi istiyorum. Vize ve final sınavlarınız olmayacak, bütün notu bu rapordan alacaksınız. Mektup arkadaşlığı yapacağınız kişilerin iletişim bilgileri mail yoluyla size iletildi. Ders bitmiştir."

Sınıftan yükselen isyan nidalarına aldırmadan sınıftan çıktı hoca. Sahiden nereden çıkmıştı şimdi bu mektuplaşma? Bahar yarıyılına başlayalı iki hafta oluyordu. Dönem sonuna kadar o mektupların ulaştırılması derken kaç kere mektuplaşabileceklerdi ki? Dünyanın en saçma ödeviyle karşı karşıyaydı Asi. Oflayıp başını sıraya gömdüğü sırada tepesine dikilmiş omzunu dürtükleyen Yağmur'a gözlerini devirmeden edemedi.

"Hadisene kızım, Nisa ve Yıldız bizi bekliyor."

Omuzlarını silkmekle yetindi Asi. Eve geç gidip annesinden azar yemek hiç istemiyordu. Bir an önce eve gidip odasına çekilmek ve mümkünse erkenden uyumak istiyordu. Yağmur, annesinin huyunu bilmediğinden ısrar etmeye kalksa da bir şekilde elinden kurtulup evin yolunu tutmuştu Asi. Telefonunu çıkarıp okuldan gönderilen maile baktı. Alaz Karaca, Mimarlık 4. sınıf. Kaşlarını çattı. Mimarlık öğrencisinin Erasmus ile ne gibi bir işi olabilirdi? Gerçi Erasmus ile pek ilgilenmediğinden bu işin nasıl olduğunu pek bilemiyordu. Mailde yalnızca adres, mail ve bu bilgiler yer alıyordu. Derin bir nefes alıp tekrar kabanının cebine bıraktı telefonunu. Acaba bugün onu evde neler bekliyordu?

Evin önüne geldiğinde kaşlarını çatmadan edemedi. Kapının önünde kolilenmiş eşya doluydu. Ev eşyaları o kadar da eski değildi, nereden çıkmıştı bu şimdi? Elindeki anahtarı yuvasına soktu ancak olmadı. Yanlış anahtarı denediğini düşünüp anahtarlığında bulunan başka bir anahtarı da denedi ancak olmadı. Kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılırken var gücüyle kapıyı yumruklamaya başladı. Alacaklı gibi çalan kapıyı söylene söylene açmıştı kadın. Karşısında gördüğü kızıyla gözlerini devirmeden edemedi.

"Ne var, Asi?"

"Ne mi var? Anne benden habersiz kapının kilidini niye değiştiriyorsunuz?"

"Artık burada yaşamadığından söyleme gereği duymadık."

Başından aşağı dökülen kaynar sular ile istemeden bir adım geriledi. Gözleri anında kapının hemen yanında duran koliler baktığında usulca başını iki yana salladı. Bu kadarını yapmış olamazdı değil mi? Bu kadar ileri gitmiş olamazdı? Bu bir kâbus olmalıydı. Gözlerinin yandığını hissetti. Tam şu an annesinin gaddar bağırışıyla ya da telefonunun alarm sesiyle uyandırılmayı bekledi. Belki de derste uyuyakalmıştı? Yağmur onu birazdan sarsarak uyandıracaktı, olamaz mıydı? Başını daha şiddetli iki yana sallarken gözlerinde dolan yaşlar dayanamamış ve yanaklarında bir yol izlemeye başlamıştı bile.

kuru mürekkepWhere stories live. Discover now