12/03/2024
Alaz, merhaba.
Uzun zaman sonra ilk defa ne diyeceğimi bilemeyerek başlıyorum mektuba. Deja vu yaşıyor gibiyim. Yine sayısız kâğıt tükettim. Ama bu sefer son kağıdım değil. Onlarca kâğıt var sol tarafımda. Hatta Pamuk üstlerine kurulmuş durumda. Ancak ben kendime bir söz verdim, bu son kağıdım olacak. Bir daha kâğıt harcamayacağım.
Her neyse.
Cidden tarifsiz bir heyecan var yüreğimde, nasıl anlatsam… Sanki çok sevdiğim bir ünlü ile tanışıyor gibiyim. Burada aklına Bertan Asllani geldi kesin. O düşünceyi hemen kovuyorsun aklından. Gerçi kovmayabilirsin de… Şaka şaka! Sadece tatlı kıskançlıkların hoşuma gidiyor. Okurken eğleniyorum.
Sırf ben Bertan’ı sevdim diye kolunu kaplatman ve yüzük arayışlarına girmene çok güldüm. Üstelik linç bile yedin! Takipleştik sonunda. Seninle bu mürekkep haricinde bir bağım oldu, çok mutluyum. E haliyle biraz gezdim hesabında. Yüzük olayını Mirac ile olan yorumlaşmanızdan gördüm. Ayrıca Bertan Asllani’yi bu kadar araştırmış olman çok güldürdü beni. Lütfen biraz sakinleşir misin? Koskoca İstanbul, denk gelmezsiniz merak etme! Adamı Yunanistan’a postalamaya çalışıyorsun bir de inanamıyorum sana!
Mirac tatlı bir çocuğa benziyor. Seni sinir etmeyi seviyor sanırım. Aynı Yağmur. Yağmur da bayılır beni sinir etmeye. Tanışsalar çok iyi anlaşırlar kesin. Mirac da geliyor mu seninle? Umarım geliyordur çünkü onunla tanışmak için can atıyorum resmen!
Üç nisan… 22 gün 13 saat 7 dakika var. Hala daha inanamıyorum! Bu kadar erken gelmeni beklemiyordum. Genelde bu tarz olaylarda arada çook uzun vakitler olur ya. Garip geldi. Ama bence yine de çok uzun. 22 gün nedir ya?
Ala
Yarım kalmış.
Ne yazacağımı unuttum. Pamuk Hanım’ın kendisini sevdirme saati gelmişti de onunla uğraşıyordum. “Alaz’a mektup yazıyorum.” desem de kalkmadı üzerimden. Aksine adını duydukça iyice yerleşti kucağıma. Şaka gibi ama o da seni hiç görmeden çok sevdi galiba.
Yabani’yi izledim. Asi ve Alaz birbirlerine yar olsun bence, biz hiç girmeyelim araya. Ama Bertan’ın yerine senin, Rojbin’in yerine de benim oynamak fikrim çok güzelmiş. Acaba o evrende nasıl hissederdik? Kesin ben o Asi’nin yerinde olsam sana hem gıcık olurdum hem de sana çekilirdim. Ama iyi ki sen oradaki Alaz gibi değilsin biliyor musun? Gerçek hayatımda o tarz bir adama asla katlanamazdım! Dizi karakteri diye seviyoruz işte.
Akıl almaz bir elektrikleri var. İzlerken neler hissettiğini anlayabiliyorum, aynılarını yaşadım. Hem aralarındaki ilişki öyle bir seviyede ki bir ara Pamuk bile fark edip gözlerimi kapatmaya çalıştı. Ayıp olduğunu falan düşünüyor herhalde. Kızımız baya bir akıllı!
Bazen “Acaba bizi de mi birisi yazıyor?” diye düşünüyorum. Çünkü bu kadar tesadüf ancak romanlarda olur. Düşünsene, aslında kitap karakterleriymişiz, birisinin zihninde var olmuşuz falan! Çok güzel geliyor kulağa. Acaba beni yazan kişi benim hakkımda ne düşünüyordur? Ya da okuyan kişiler? Acaba bizi çok insan okur mu? Seni mi daha çok severler beni mi? Bence kesinlikle seni daha çok severler! Sence, Alaz? Sence de böyle bir aşk romanının başrol karakterleri olsak çok güzel olmaz mıydı?
İçimde garip bir his var. Çok fazla şey anlatmak istiyorum, böyle sabaha kadar yazasım var! Sanki… Neyse. Kesin benim kuruntumdur yine! Ne diyorduk?
Hah! Alaz… O fotoğraftaki kız benim, evet. Lisedeyken seni çok terslediğim için özür dilerim. Ama senden etkilendiğimi anlama diyeydi her şey. Zaten başımda yeteri kadar dert varken bir de her şeyle dalga geçen ukala bir zengin bebesine âşık olduğum ortaya çıkarsa diye korktum. Benimle dalga geçersin diye…
Alaz. Senden sonra kimseyi sevmedim ben, sevemedim. Aklım hep o serseri zengin bebesindeydi. Bir gün onu bulacağıma inanıyordum. Ve buldum da. O kırmızı ipliğin sebebi buymuş meğerse. Sen zaten benim kalbime yıllar önceden bağlanmışsın.
Bu arada fotoğrafın diğer yarısı bende. Ara ara açıp bakardım fotoğrafına. Bu arada şu an daha yakışıklısın kesinlikle. Fotoğrafına bakıp “Ben bu tipsizin neyine vurulmuşum ya?” düşüncesini bir anda toprağa gömdün. Hemen çatma kaşlarını, biliyorum kaşlarını çattın.
Babama anlattım seni. Dün ziyarete gittim onu. Üzerinde papatya açmış biliyor musun? Normalde pek huyum değildir ama izin alıp kopardım bir papatya. Sana göndereceğimi söyledim.
Ha unutmadan, umarım okuyorsundur verdiğim kitabı! İsterim bak geri, benim için kıymetli. Herkese kitabımı ödünç vermem bu arada bilgin olsun.
Çok çenem düştü değil mi? Yine aklıma geleni yazıyorum, çorba ettim kafanı!
Alaz. Benim biraz uykum geldi. Son zamanlarda sürekli uykum geliyor zaten, bilmiyorum nedenini. Acaba sınavlardan dolayı yorgun mu düştüm? Çok stres de yapmış olabilirim.
Kilo takıntım yine nüksetti. Yemek yemiyorum. Birazcık göbeğim çıkmış, yani ben öyle hissediyorum. O yüzden aç bırakıyorum kendimi. Geçen fakültede bayıldım. Ama endişelenme! Tansiyonum düşmüş sadece. Yemek yemiyorum diye de kızma bana. Bir şekilde yeneceğim bunu.
Çok özledim seni. Bir an önce sarılalım istiyorum. Ve ben de senin kokunu çok merak ediyorum. Sigara kullanıyor musun? Alkol ya da? Bana fark etmiyor öyle iğrenmelerim falan olmaz da kokunu hayal etmek için sordum. Eğer kullanıyorsan hayalimdeki kokuna sigara kokusu ekleyerek başlayacağım. Son 22 gün. Sonra zaten öğreneceğim kokunu.
Alaz. Kendine çok dikkat et olur mu? Çok iyi bak kendine. Biz kavuşana kadar benden gelen her mektubu son mektubummuş gibi oku. Zaten bu mektuptan sonra kaç mektup yazacağım ki? Yavaş yavaş sonuna geldiğimizi bilmenin burukluğu var sanırım içimde. Mektuba başlarken de gereksiz duygulandım zaten. Ara ara ağladım hatta ama ağlamamı sevmediğin için söylemedim sana. Şu an ağlamıyorum merak etme.
Lütfen kendine çok iyi bak.
Hoşça kal, Alaz.
Seni seviyorum.
Asi Sezen Akyel
Kalbi ağzında kapatmıştı mektubu. Asi'nin kendisini bu kadar iyi tanıyor olması nefesimi kesiyordu. Nasıl bilmiști mektubu okurken yaotığı mimikleri, hissettiklerini? Gerçi kendisi de Asi'nin tepkilerine, mimiklerine ve hislerine hakimdi. O yüzden bu duruma șașırması kendisi adına absürt kaçsa da bu durum onu hep șașırtmıștı.Eline aldığı solmaya yüz tutmuş papatyaya baktı. Asi’nin babasından bir anıydı o. Mektubun her bir satırını kaçıncı defa okuduğunu saymamıştı. Her okuyuşunda kalbi maraton koşusuna çıkıyordu. Tarihe baktı 15 Mart 2024. On dokuz gün vardı. Asi’nin kokusunu öğrenmeye yalnızca on dokuz gün vardı. O an aklına o zamana kadar hiç düşmemiş bir şey düştü. Asi’nin dudakları…
Onu öpmek nasıl bir histi acaba? Neye benziyordu? Kokusunu hayal edemediği gibi dudaklarının tadını da hayal edemiyordu.
İçindeki heyecana nazaran en az Asi gibi buruktu o da. Özleyecekti bu mektuplaşma işini. Ama bir yandan sürekli Asi ile yan yana olacağını, ona dokunacağını bilmek içten içe motive ediyordu onu. Derin bir nefes doldurdu ciğerlerine. Asi de onu seviyordu.
Alaz, Asi’nin âşık olduğu adamdı.
Alaz, Asi’nin bu hayatta güvendiği tek insandı.
Alaz, Asi’nin ilk aşkıydı.
Alaz, Asi’nin ilk kalp çarpıntısıydı.
Alaz, Asi’nin hayatını anlamlı kılan ilk şeydi.
Alaz, Asi'nin kalbindeki kırmızı iplikti.
Alaz, Asi'yi hayata bağlayan șeydi.
Alaz, Asi’nin her şeyiydi.
Aynen Asi’nin, Alaz’ın her şeyi olduğu gibi…
YOU ARE READING
kuru mürekkep
Fanfictionbir yeşilçam filmini hatırlatır belki size kim bilir? asi sezen ve alaz karaca'nın eski türk filmi tadındaki mektuplaşma serüvenine davetlisiniz.🤍