Tuna
Ablamın silahını elimde tutmak garip bir duyguydu çünkü silahları ve kurşunlardan nefret eden biriydim. İnsanlara zarar vermeyi sevmez ve bunu yapmaktan kaçınırdım.
Ne kadar hayat buna izin vermese de.
Babam gözlerini alayla silahıma dikerek ne yapacağımı beklemeye koyuldu. Beni küçümsediğini en küçük hücreme kadar hissedebiliyordum.
"Şu an yapacağın en kötü şey beni küçümsemek olur,baba,"dedim düz bir sesle. Yüzümde her zamanki gülüş ya da gözümde parıltılar yoktu. İnsanlar benden onları almıştı.
Ama sevdiğim insanların gözlerinin parıltısının çalınmasına izin vermeyecektim.
Babam alaycı sesiyle güldü ve ellerini ceplerine koydu. Gözleri beni ezip küle dönüştürüyordu. Ama ben küllerimden geri doğabilirdim. Bir yangında harap olsam bile.
"Peki ya lider ne yapacakmış?"diye sordu sahte bir korkuyla babam bana. Bana doğru eğilip ellerini dizlerine koymuştu.
"Senin yapmayı bilmediğin bir şeyi:fedakarlık,"dedim ve bir saniye kadar sevgilimin korkuyla ve acıyla dolan gözlerine baktım."Özür dilerim,"diye fısıldadım ve silahımı kafama tereddüt dahi etmeden doğrulttum ve elimi tetiğe koydum.
Parmağımın tek bir baskısıyla kafamı dağıtabilirdim.
Babam bana anlayamamış bir ifadeyle bakınca gülümsedim. Ama neşeli ve ışık saçan şekilde değil. Karanlık ve umutsuz bir şekilde.
Bana hiç uymayan iki kelime.
Karanlık ve umutsuz.
Diğerlerine umut saçan Tuna İzgi artık kendi de umutlu olamıyor muydu? Işığı sönmüş müydü?
"Eğer kalan son varisinin de ölmesini istemiyorsan hemen git buradan ve onların peşini bırak. Ve şunu düşün,benim elimden her şeyim çalındı,"dedim gözlerim kalbimdeki acıya dayanamayıp göz yaşlarını biriktirmeye başlarken."Gülümsemem,ışığım ve hayat enerjim. Ben artık yaşamak istemiyorum,"diye bağırdım acıyla ve ağlarken.
Ben artık yaşamak istemiyorum.
Ben artık yaşamak istemiyorum.
Artık yaşamak istemiyorum.
Yaşamak istemiyorum.
Tuna İzgi yaşamdan yorulmuştu ve bu diğer herkesin umutlarının dağılma sebebiydi. Diğerleri yüzlerinde parçalanmış ve dağılmış umutlarla dediğim şeyi algılamaya çalışıyordu. Babama tekrardan baktım. Bana dişlerini sıkarak bakıyordu.
Sinirli,kafası karışık ve iğrenti.
Silahımı kafamdan çekmeyerek dışarıya,ayın ışığıyla parıldayan karanlık ormana koştum. Arka tarafımdan topuk sesleri babamın ve adamlarının da beni yakalamaya çalıştığını bana adeta haber veriyordu. Karanlık ormanın içerisine umarsızca girdim ve daha fazla koşmaya başladım. Sanki hayatım buna bağlıymış gibi koşuyordum.
Gerçi öyleydi de.
Geniş bir ağacın gövdesinin ardına çöktüm. Ve Kafamı öne eğip yaşların toprağa akmasına izin verdim. Yaşlar acımı hafifletmiyordu. İşe yaradıkları bir şey yoktu. Sadece artık onları içimde tutmaktan bıkmıştım.
"Tuna."Bertuğ'un sesi kulağımda yankılandı. Kulaklıktan bana sesleniyordu."Tuna."Çaresizce bana seslenmeye devam ediyordu."Aşkım,anlıyorum."Sesi titriyordu,ağlıyordu."Üzgünsün. Çok üzgünsün hem de ama lütfen yapma. Bunu hak etmiyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cici kız 2: Yeraltının Parçalanışı
БоевикCici'nin fedakarlığı işe yaramış mıdır? Ailesi kurtulabilmiş midir? O adamlar kimdir? Öte yandan Çetin ne yapacaktır? Onları kurtarabilecek midir? Yeraltı yavaş yavaş acımasız ve güç manyağı bir liderin yönetimi altına girerken ne yapacaklardır? Ken...