Issız dağların içine konuşlanmış, bir sırtlan gibi alçak ve namussuz olan teröristlerin kampında, onlara göre bir hain bana göre ise vatanını korumaya çalışan bir casustum. Anlayacağınız ajan olarak içlerine sızıp ellerindeki önemli belge ve bilgileri TSK'ye sızdırıyordum. Burada bulunduğum süre neredeyse 3 buçuk ayı geçiyordu.
Şimdi diyorsunuzdur bu kim, ne diyor?
Ben bayanay, benim adımı, yüzümü kimse bilemez. Şanım ise itlerin otladığı yerde çok bilinir. Yüzümü gören ya cehennemi yada ayağımın altını boylar genelde, eh tabii bu üstlerim için geçerli değil.
Çoğu embesil itçik benim cinsiyetimi bilemez hatta bilmiyorlar! Yani sonuçta boyum uzun saçlarım ise ensemde. Ha birde sesimi kalınlaştırınca işte ortaya mis gibi bir ben çıkıyorum.
Yani demem o ki burada bir erkek Fatma olarak yaşıyorum. Kahretsinki her gün bu erkeklerin arasında işkence çekiyorum. Erkek diyorum çünkü bunlardan adam olmaz.
Hepsi ayrı mankafa herkes farklı dünyalardaydı. Buraya kendi isteğiyle gelenin net psikolojisine at sıçmıştır, net!Öyle işte bende delirmemeye özen gösteriyorum. Gelir biri kaç cm diye sorar ötekine, sonra girerler laf dalaşına gerçekten ne sikim sonik bir işin içindeysem! Hepsi o sol denen herif yüzünden!
Eh tabii bende her gün onların ağzına sıçmadan etmiyordum. Sol bana iyi dayanıyordu valla. Normalde şimdiye kafama sıkardı da işte adamda da öyle bir göt korkusu varki bana dokunamıyor, büyük kampın başkanından korkuyordu it.
Üstlerden gelen görevlerle teker teker burayı yıkıyor; bütün planlarını açığa çıkarıyor, kaçırdıkları sivilleri bir şekilde koruyor, geri gönderiyordum.
Son olarak bir görevim kalmıştı. Tabii herhangi bir sorun çıkmazsa son bir görev. Onuda canım pahasına başaracaktım. Benim tek bir hatam ile yüzlerce masum kişi zarar görebilirdi. Bense dağdaki şerefsiz, haysiyetsizlerin sonlarını en azından ölünceye kadar kurutmaya çalışacaktım.Bu çakma insan müsveddelerinin ölümleri benim elimden olacaktı. Onlara teker teker işkence yapmayı ne kadar çok istesemde maalesefki buna ayıracak zamanım yoktu. Üzülsemde inkar edemezdim. Gerçi şeref yoksunu pezevenkler geberdiklerinde asıl geçrek işkence o zaman başlayacaktı.
Yüzümden bir kaç saniyeliğine indirdiğim perçemi elimin tersiyle yüzümü silip tekrardan kapattım. Cidden burası dayanılmaz derecede sıcaktı. Üstüne üstlük benim her santimim kapalıydı. Üstümde uzun kollu ama ince bir penye gömlek, altımda koyu yeşil tonlarında bir şalvar,yüzümde peçe kafamda ise sarık vardı. Tabii ellerime de eldiven takmayı unutmamıştım.
Zaman hızlı geçiyordu. Hemen planlarımı tekrar ve tekrar gözden geçirip bir sürü yedek plan oluşturdum. Bu bok yerde herşey olabilirdi.
Aradan geçen hızlı bir yarım saatten sonra bana seslenen sesle çadırımdan çıktım.
"Louis efenim, başğan seni çağırir" konuştuğu bozuk Türkçesiyle bana tuhaf tuhaf bakarken ben ise başımı sallamakla yetindim.
Başkan dedikleri itin yanına yani sol'un yanına doğru ilerledim.
"Ooo, Louis Efendi. Hoşgelmişsen." Dedi ağzını yayarak.
Sonra bana piç gülüşünü bahşetti.
"Gel hele gel! Bag bugün çok şanslıyas."
Ne dediğini anlamadım. Gene bir boklar dönüyordu ortalıkta, belliydi."Hoho, niyedir bu heycanın sol başgan" dedim çakma bir sırıtışla.
Yayvan yayvan sırıttı malak.
"Bak bir grup esker yakalamışem. Aboo" dedi. Kendiyle gurur duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD ADI: BAYANAY
Fiksi UmumBAYANAY: türk mitolojisinde av tanrıçası. Argo barındırır!!! Askeri ve gerçek ailem kurgusudur. Klişeler tabiki de vardır. Ama okumanızı tavsiye ederim hcjsjsn tabiiki ben yazdım diye değil yani... Kod adı: BAYANAY adlı ilk hikayedir kullanılamaz ...