Ne kadar zaman geçerse geçsin hiç bir zaman içimde bir pişmanlık olmamıştı.
Hiç bir hareketime, adımıma pişman olacak şeyler yapmaz her daim mantık çerçevesinde planlarımı uygulardım.
Gözüm kapalı dahi olsa, vatanım için, daha sonra pişmanlık duymamam için, önümde ailem bile olsa hiçe sayardım. Hoş, bir ailem yoktu. Ama olsa bile bayrağım için, onlara yapabileceğim bir şey yoktu.
Benim işim buydu sonuçta. Milyonlar bir bayrak altında yaşarken onların hayatları bizim ellerimize, küçük çocukların hayalleri bizim yüzümüze bakıyordu.
Kendinden ve sevdiklerinden vazgeçebilirdin. Ama yurdundan vazgeçmiyorsun. Masum hayatları bir çukura gömmeye razı olamazsın. Her anını ölümle geçirsen bile küçük çocukların ve ailelerinin birlikteliğin yaşatmalısın.
Kalbine sıkılan bir kurşun yerine, ülkene sıkılan bin masum insanı düşün. İşte o zaman anlarsın.
Ancak değerini bilirsin. Vatanının canının senin sırtında olduğunu anladığın zaman fark edersin ya.
O gurur bile seni yükseltmeye yetiyordu.
...
Şafak doğuyordu.
Günün ilk ışıkları, kanlı duvar ve yerlere vururken herşey normalden daha olaylıydı.
Etrafı saran hafif sıcaklık güneşin yaydığı enerjiden değildi. Ölü bedenlerin son kez verdikleri nefeslerin ve soğumadan önceki vücut sıcaklıklarının havaya karışmasıydı.
Ortam sessizleşirken sadece inleme ve sert nefes alış verişlerin sesleri kulağa çalınıyordu.
Ne kıpırdayan vardı nede ağzını açmaya cüret eden.Bütün herkes silahı elinden düşen adama bakarken
Ben neler yapacağımı düşünüyordum.Elbiseme bir yırtık daha açıp kumaşı bacağıma sardım.
"s-sen!" diye biri konuşunca arkamı döndüm.
Pek iri olmayan bedeni ama ona rağmen uzun boyuyla sarışın bir adamdı.
"kom- Serkan, efendim!"
Aynı kişi bu sefer bakışlarını silahını düşüren adama çevirdi.
Fakat adam hala bana bakıyor hiç bir harekette bulunmuyordu.
Bir anda gözlerimin kararmasıyla sendeledim. İleriden bir kişi ayaklanırken ben dövüşmek için pozisyonumu almıştım.
Midemin kasılmasıyla genzimi yakan sıvıyı kuru bir şekilde öksürerek attım. Bakışlarım elimi bulduğunda gördüğüm kan ile bir süre afalladım.
Siktir! Zehirlenmiştim.
Büyük ihtimalle bıçaklardan birisi zehirlenmişti.
Sizin yapacağınız ahmakça işin ben anasını satayım!
Bir kaç kez daha öksürürken kapanan gözlerimi, bana hızla yaklaşan adımlara çevirecekken bedenimin sıkı sıkıya kavranmasıyla dona kaldım.
Siktir! N'oluyor?
Bedenim daha da sıkılırken. Kendimi ondan ayırmaya çalıştım. Ama nafile. Sülük gibi yapışmıştı herif.
"Sen... Yaşıyorsun!" sesi oldukça kısıkken mutlu gibi söylemişti. Ama yinede hüzün barındırıyordu.
"ne diyorsun sen be! Kimsiniz siz? Beni kiminle karıştırıyorsun!" onun sözlerine karşılık benimkiler nefret doluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD ADI: BAYANAY
Genel KurguBAYANAY: türk mitolojisinde av tanrıçası. Argo barındırır!!! Askeri ve gerçek ailem kurgusudur. Klişeler tabiki de vardır. Ama okumanızı tavsiye ederim hcjsjsn tabiiki ben yazdım diye değil yani... Kod adı: BAYANAY adlı ilk hikayedir kullanılamaz ...