10.Bölüm

61 14 8
                                    

Bölümün sonundaki sahneyi yapıp yapmamak arasında kaldım ama yaptım...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Harry

McGonagall'dan haftasonu için izin almıştık. Draco'nun ne için izin aldığını bilmiyordum ama ben Grimmauld meydanı, 12 numaraya gitmek için izin almıştım. Azkaban'dan döndükten sonra Sirius'un evine gidip etrafı toparlamayı düşünüyordum. Şimdiyse bir kaç malzeme almak için Hogsmade'e gelmiştim. Draco ile Diagon yolunda buluşacaktık.

Bir süre dolaştıktan sonra gerekli malzemeleri almış büyü yardımıyla küçültüp cebime koymuştum. Biraz daha burada dolaştıktan sonra buluşacağımız yere gelmiştim. 5-10 dakika sonra karşıdan asaletinden hiç bir zaman ödün vermeyen sarışının bana doğru yürüdüğünü görmüştüm. Yanıma vardığında konuşmuştu.

"Potter, çok bekletmedim umarım?"

"Yok, hayır. Ben de az önce geldim." Ona daldığım için afallamıştım. O da bunu farketmiş olmalı ki kaşlarını çatarak bana bakmıştı.

"Sen iyi misin?"

"Ah evet. Sadece dalmışım. Kusura bakma. Hazırsan, gidelim mi?" Diye sormamla derin bir nefes alarak yutkunmuş sonra yine o asil ifadesini takınarak beni onaylamıştı.

"Hazırım." Dediğinde tutması için kolumu ona uzatmıştım. Tuttuğu zamansa ikimiz de cisimlenmiştik.

Şu an o korkutucu yerdeydik. Burada böyle durmak ikimizi de daha kötü etkileyebilirdi.

"Hadi, gidelim." Dedikten sonra ilerlemeye başlamıştık.

Sonunda hücreye varabilmiştik. Ben görünmezlik pelerinini takmış geride duruyordum. Yani şu an Lucius beni görmüyordu.

Draco'ya baktığımda bembeyaz kesildiğini görmüştüm. Şu an hücrenin içerisine dikkatini vermişti. Ben de oraya döndüğümde içerinin kötü hâlde olduğunu görmüştüm. İçerideki adamsa gerçekten berbat vaziyyetteydi. O asil görüntüsü yoktu. Ölü gibi bembeyaz ve her tarafı kir içindeydi. Uzun beyaza yakın sarı saçları birbirine dolanmıştı. Tek kelimeyle berbattı.

Baygın olduğu için Draco parmaklıklara yaklaşıp ona seslenmişti.

"Baba." Tabii baygın olduğunu düşündüğümüz adam sesi duyunca aniden dikelmişti. Önce etrafına baktı galiba hayal olduğunu sanıyordu. Bu yüzden Draco bir daha seslenmişti.

"Baba, burdayım." Sesi titremişti. Sonunda sesin geldiği tarafa döndüğünde Draco'yu görmüştü. Gözleri irice açılmıştı. Neredeyse sürünerek parmaklıklara doğru gelmişti.

"O-oğlum? Burada ne işin var?" Sesi fısıltıdan farksızdı. Draco bir süre onu izledikten sonra cevap verdi.

"Sana sormam gereken bir şey var."

"Neler oluyor? Sana zarar veren birileri mi var?"

"Baba, beni korumak için anlaşma yapmışsın."

"Ne? Ama nasıl? Sana bir şey mi yaptı?"

"Sen nasıl bir anlaşma yaptın da benden Potter'in kalbini istiyor." Lucius'un gözleri irice açılmıştı.

"Ne diyorsun sen, Draco?! Ben neden böyle bir şey yapayım? Hem Potter ne alaka?"

"Bir düşün. Nasıl bir şart koşmuştu sana. Ne talep ediyordu." Lucius bir süre düşündükten sonra oğlunun sorusunu cevaplamıştı.

"Şart olarak... Oğlumun hayatını kurtaran insanın kalbini istiyordu. Bu kişinin ya ben ya da annen olacağını düşünmüştüm."

YİN YANG (Drarry)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin