🦋 Bölüm 7 - Kelebek 🦋

56 2 11
                                    

Hastane köşelerinde uyumuştuk. Dilan'ı hastaneye yetiştirmemizin ardından gece nasıl geçmişti anlamamıştım. Boran ile konuşmuyorduk. O üzülüyor ben ise kendimi suçluyordum.

Gece üç gibi hastanenin koridorlarında yankılanan topuk sesine uyanmıştım. Oturduğum sandalyede uyuya kaldığımı o an anladım. Karşımda kısa elbisesi ve elinde ki kırmızı çanta ile bana doğru ilerleyen bir Ekim Hanzade vardı. Kalbim heyecandan hızla atmaya başlamıştı. "Güzelim.." demem ile ayağa kalkarak ona sarıldım.

Öyle iyi gelmişti ki...

Ekim'in sıcaklığı, yorgunluğumu ve suçluluk duygularımı bir anlığa da olsa unutturdu. Yavaşça geri çekilip ona bakarken, gözlerindeki umut dolu ifadeyi gördüm.

İyi misin?" diye sordu, sesindeki endişeyi gizlemeye çalışarak.

Kafamı sallamakla yetindim. Eliz'de buradaydı oda Boran'a sarılmıştı. Varlıkları şu an ikimizede öyle iyi gelmişti ki... Ekim yanında getirdiği çantadan bir şişe su çıkarıp bana uzattı. Gülümsemeden edemedim. Açtığım kapakta buz gibi olan suyu kafama diktim. İçimde ki yangını söndürmeye asla yetmezdi fakat biraz da olsa dindiriyordu.

Gece yavaşça ilerliyordu, ama Ekim'in varlığı, her şeyin biraz daha dayanılır hale gelmesini sağladı.

Saatler geçti.

Sabah olduğunda Dilan Boran'ı görmek istemişti. Yanına ilk o girdi. Yaklaşık on dakika sürmüştü konuşmaları. Boran, çıktığında sinirden köpürüyordu. Dilan'a hesap sorduğunu anlamak çok zor değildi.

"İsteyerek birlikte olmuş o şerefsizle. Seviyorum diye tutturmuş. Sinirlerimi bozdu..."

Klasik Dilan. Lafın nereye gideceğini bilemeyen deli kız. Karşısında duran kişinin kim olduğu, neye delirdiği, sinirlendiğini umursamadan ağzına geleni söylerdi.

"Ben bir bakayım..."

Boran bir şey demeden kafasını sallayıp Eliz'e sarılmaya gitti ve ardından birir şeyler yemek yemedik.

am içeri gireceğim sırada karşıdan gelem adam ile duraksadım. Üzerinde her zamanki gibi beyaz gömlek ve lacivert bir kumaş pantalon vardı. Bu adam çizgi film karakterleri gibi elli kez aynı kıyafeti almıyorsa ben de bir şey bilmiyordum.

"Levent! Seni burada görmek ne güzel..."

Bu adam bana her yerde Levent diye mi hitap edecekti? Kendi verdiği ad olduğu için sürekli kullanıyordu ve bu durum canımı sıkmaya başlamıştı.
"Miran. " diye fısıldadım sinirle dişlerimin arasından.

"Öyle biri yok...."

"Levent Aksoy var. Tanımıyor olamazsın. Benden daha iyi tanıyorsun hem de."

"Öyle olsun, sizinle tartışmaya girecek halde bile değilim." Küçüğümün içeride ne halde olduğu bilinmiyordu. Oturup kimseye adım hakkında hesap veremezdim.

Karşımda ki adama verdiğim cevap hoşuna gitmemiş olacak ki kaşlarını çatarak gözlerimin içine bakarak bana doğru bir kaç adım attı.

"Miran Rêzan diye biri yok asıl. Öldü. Miran Rêzan, 23 Ağustos 2005 tarihinde o trafik kazasında can verdi."

Yüzümde ki gülümsemeye engel olamadım. Karşımda benim sinirlenmemi bekleyen biri olduğunu biliyordum. İstediğini ona veremezdim.
Onu o kadar iyi tanıyordum ki, benim sinirimi bana karşı kullanabilirdi.

"Dilan'a gitmem lazım çekil..."

Bu söylediğimin üzerine beni yakamdan tuttuğu gibi duvara yapıştırmasını beklemiyordum. "Dilara lan onun adı."

Kaçak Aşk (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin