🦋 Bölüm 11 - Yakınlaşma 🦋

71 2 57
                                    

Babamın mezarından ayrıldığım gibi kelebeğin yolunu tuttum. En fazla yirmi dakika falan kalmıştım zaten.
Kelebeğe on beş dakikalık mesafedeydim. Ve ben en o yolu 5 dakikada giderdim.

Hızla arabayı çalıştırmkş yola koyulmuştum. O sıra çalan telefonu duyduğum gibi müziğin sesini direksiyondna kestim. Arayan annemdi.

Arada sırada aklına düştüğümde arar sinirlerimi bozardı. Beni ne beklediğini az çok biliyordum. Derin bir nefes alarak parmağımı ekranda kaydırarak telefonu açtım.

"Miran."

Sesi çok heyecanlı gelmişti. Hayra alamet değildi. Merakla noldu anne diye sorduğumda kendime lanet okuyup durdum.

"Dicle var bizim buralarda. Bildin mi?"
Ne Diclesi? Hem nereden çıkmıştı bu? Merakım çoğalıyordu. Bir şey demeden konuşmasına izin verirdim ama şu an olmazdı. Bir an önce telefonu kapatıp yola konsantre olmam lazımdı.
O kazadan sonra dikkat ettiğim tek şey basit telefon konuşmaları yapmaktı. Hemen kapatmaya çalışıyordum.

"Ne Dicle'si anne? Sırası değil araba sürüyorum."

Beni dinlemeye tenezzül bile etmeden hararetli bir şekilde mutlu mutlu anlatmaya devam etti. "Sana kız buldum oğlum. Yeter otuz yedi yaşına geldin. Evlen artık. Torun sahibi olmak istiyorum ben."

O sıra benim jeton düşmüştü. Bana kız. Dicle. Bizim buralar. Sümüklü Dicle.

Sitem edemeden duramadım. Beni Dicle'ye mi layık görmüştü? Sümüklü Dicle'ye!

"Anne ne kızı saçmalama. Ekim'i buldum ben. Beraberiz çokta mutluyuz..."

Yine beni ve dediklerimi takmadan konuşmasına devam etti. "Hamarat. Eli gözü iş tutar  götü oynaşta değil.

"Ne güzel anne. Ne mutlu ona. Allah sahibine bağışlasın."

Tam o sıra şarjımın bitmesi ile telefon kapandı. Ben de kelebeğe gelmiştim zaten. Arabadan inip arkada ki poşetleri alıp kelebeğe doğru yürümeye başladım.

Hızla mutfağa geçip aldıklarımı yerleştirdim. Hemen sonrasında Ekim'i aramaya koyuldum. Alt güvertede yoktu. Gitmiş olamazdı değil mi? Üst kata çıktım. Yine yoktu.

Arabadan indiğim sırada şortumun arka cebime attığım telefonu çıkararak kilidini açtım. Ekim'in numarasını bulup aradım.

"Miran?"

"Güzelim. Neredesin sen?" Diye sordum merakla. Başına bir şey gelmesinden korkuyordum. "Aşağıda, makinelerin olduğu yerde"

Telefonu kapattığım gibi alt kata indim. Üstü başı sırılsıklam olmuş bir şekilde alt ata inmemi izliyordu.

Beyaz tişörtünün altında kırmızı sütyeni belli oluyordu. Tenine yapışmış olan o ıslak tişört artık gözüme çok çekici geliyordu.

"Ne oldu böyle?" Merakımı sorduğum soru ile gidermek istedim.

Ekim hafifçe gülümsedi, gözleriyle bir anlığına yere bakarak omzunu silkti. "Su vanasını açmaya çalışıyordum," dedi, hala ıslak saçlarından damlayan su damlalarını eliyle geriye atmaya çalışarak. "Ama sanırım fazla zorladım ve bu hale geldim."

Ona doğru birkaç adım attım, gözlerim onun üzerinde dolaşırken, "Vana seni böyle mi ıslattı?" diye sordum hafif bir alayla. Ekim, gözlerini devirerek, "Aynen öyle," dedi, sonra bir an duraksadı, gözlerinde bir parıltı belirdi.

"Vay şerefsiz vana..." dediğim an yutkundum.

Gözlerim bir kez daha onun üzerine kaydı, ıslak tişörtü, vücuduna yapışmış haldeyken bile gülüşü her şeyden daha çekiciydi. "Bir daha o vanaya bulaşmadan önce iki kere düşüneceğim," diyerek hafifçe başını salladı.

Kaçak Aşk (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin