Klaus, Jimin'e antik avcıları hatırlatan bir çığlık attι; kılıçdişli kediler ve dev mamutlar gibi. Çığlıkla birlikte ağzından kanlar saçıldı ve yakışıklı yüzü öfkeyle buruşmuş bir maskeye dönüştü.
Dişbudak mızrağı tutup çıkarmak için elleri sırtına uzanmaya çalıştı ama çok derine gömülmüştü. İyi bir atıştı. "Seokjin," diye fısıldadı Jimin.
Seokjin meşe ağaçlarının arasında, açıklığın kenarında duruyordu. O, Klaus'a doğru bir adım attı, sonra bir adım daha. Ölümcül amacı yansıtan zarif adımlar.
Seokjin öfkeliydi. Jimin korkudan bir tür felç geçiriyor olmasa, onun yüzündeki ifadeyi görür görmez buradan koşa koşa kaçardı. Böylesine zorlukla kontrol altında tutulan bir öfkeyi daha önce hiç görmemişti.
"Sana kardeşimden uzak dur dedim," diye tekrarladı Seokjin. Bakışlarını Klaustan ayırmadan yürümeye devam etti.
Klaus bir çığlık daha attı ama elleri çılgınca sırtına uzanmaya çabalamaktan vazgeçti. "Seni sersem! Savaşmak zorunda değiliz! Sana bunu evde de söylemiştim! Birbirimize aldırmayabiliriz!"
Seokjin'in sesi öncekinden daha yüksek değildi. "Kardeşimden uzak dur." Jimin, Seokjin'in içinde tsunami gibi yükselen Gücü hissedebiliyordu. O kadar alçak sesle devam etti ki Jimin onu duyabilmek için iyice kulak kabartmak zorunda kaldı. "Kalbini söküp çıkaracağım."
Jimin nihayet kıpırdayabildi, birkaç adım geriledi.
"Sana söylemiştim!" diye bağırdı Klaus. Ne dediği güçlükle anlaşılıyordu. Seokjin kelimeleri umursamıyordu zaten. Bütün varlığıyla Klaus'un boğazına, göğsüne ve göğsünün içinden çekip çıkaracağı kalbe odaklanmıştı.
Klaus yerdeki kırılmamış mızrağı aldı ve Seokjin'e doğru koştu.
Kaybettiği kana rağmen hâlâ oldukça güçlü görünüyordu. Saldırısı ani, şiddetli ve neredeyse kaçılması imkansızdı. Jimin, adamın mızrağı Seokjin'e doğru ittiğini gördü ve elinde olmadan gözlerini kapadı, bir an sonra kanat seslerini duyduğunda gözlerini tekrar açtı.
Klaus, Seokjin'in az önce durduğu noktaya daldırmıştı ama şimdi oradan siyah bir karga gökyüzüne doğru yükseliyor, ardından tek bir beyaz kuş tüyü yere süzülüyordu. Klaus açıklığın ötesindeki karanlığa daldı ve gözden kayboldu.
Ormana ölüm sessizliği çökmüştü.
Jimin yavaşça harekete geçti, Taehyung'un yattığı yere doğru önce bir adım attı, sonra koşmaya başladı. Taehyung gözlerini açmamıştı, baygın gibiydi.
Jimin onun yanına çömeldi. Birden, korkunç bir sükunet benliğini kapladı. Uzun süredir buzlu suda yüzerken nihayet ısı kaybının ilk inkar edilmez işaretlerini algılayan biri gibi. O ana dek çok sayıda peş peşe şok geçirmiş olmasaydı, çığlık çığlığa kaçabilir veya sinir krizi geçirebilirdi. Ama bu sadece son adımdı; gerçekdışılığa son kayış. Bir süredir, gerçek olması imkansız bir dünyanın kıyısında durmuş, gerçek olması imkansız şeyleri izlemişti.
Ve şu anda gördüğü şey de gerçek olamayacak kadar kötü, çok çok kötü bir yaraydı. Birinin böyle yaralandığını daha önce hiç görmemişti. Yaralarından ölmüş olan Bay Tanner'ın bile. Mary'nin anlattığı hiçbir şey bunu iyileştirmeye yetmezdi. Taehyung'u sedyeyle ameliyathaneye yetiştirseler bile yeterli olmazdı.
O korkunç sükunet anında, kanat seslerini duyarak başını kaldırdı ve ayışığında süzülen karaltıyı gördü. Seokjin bir an sonra yanında duruyordu ve Jimin son derece kontrollü, mantıklı bir tavırla konuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Vampire Diaries | 𝐓𝐀𝐄𝐊𝐎𝐎𝐊
VampirgeschichtenAlacakaranlıkta ellerini uzatan kâbus ve ruhunu kaybetmiş bir beden ~𝓣𝓪𝓮𝓴𝓸𝓸𝓴 Robert E. Lee Lisenin popüler Prensi Jeon Jungkook yeni gelen öğrenci Kim Taehyung'un bir vampir ve onun çok tehlikeli bir ağabeyinin olduğunu bilmiyordu. ⁰²/⁰⁹/²² ...