BÖLÜM 33

208 23 20
                                    

Yazarın anlatımıyla

Barış mektubu okurken daha yarısında tüm aile ağlamaya başlamıştı. Oda ağlama ve hıçkırık seslerine bürünmüştü. Her kesin aklında tek bir soru vardı: Rüzgar ölmüş müydü?

Yıllar sonra buldukları oğlları, kardeşleri ölmüş müydü? Nasıl? Neden?

Asıl inanamadıkları Rüzgarın aslında hastalıklı biri olmasıydı. Bu nasıl olurdu?

En çok Emre etkilenmişdi. Nasıl olur da bunca yıl onunla kalırken bunu farketmezdi?

Barış okuduklarının şokundayken etrafına baktı. Her kes dağılmıştı. "Kendinize gelin. Onu bulmalıyız kendinize gelin" oda ağlıyordu ama güçlü durmaya çalışıyordu. Şu an önceliği Rüzgarı bulmaktı.

"A-abi ben anlayamadım. B-ben nasıl anlayamadım? N-nasıl?" Emre yere çökmüş başına vura-vura kendi kendine konuşuyordu. Barış hemen kardeşinin yanına çöküp ellerini tuttu. Emreyse durmadan kendine vurmaya çalışıyordu.

"Emre...abicim kendine gel. Bulucaz Rüzgarı. Bulucaz onu abicim." Emre irkilerek karşısındaki bedene baktı.

"Ben Rüzgar abimi istiyorum. BANA RÜZGAR ABİMİ GETİR" Emre olanları kabullenemiyordu. Onu bırakmayacağına söz vermişti. Yalandı. Hepsi yalandı. O çok daha önceden gitmeyi planlamıştı. Hayır. Doğru olamazdı.

Barış kardeşinin kollarını bırakarak ellerini yanaklarına koydu ve anlını kardeşinin anlına yasladı.

"Rüzgarın geri dönmesini istiyor musun? Onu bulmak istiyor musun?" Emre hemen kafasını olumlu anlamda salladı. Şuan tek istediği abisini bulmaktı. Rüzgar abisinin yanında olmasıydı.

"O zaman daha fazla ağlama. Hadi kendine gel de bulalım abini" Emre yine başını olumlu anlamda salladığında Barış kardeşini kendine çekerek sarıldı ve saçına öpücük kondurdu.

"Baba ben bizim sokaktaki kameralara baktırıcam. Sen de komşulara resmini gösterip görüp-görmediklerini sor. Telefonun da vardır resmi."

Babası "tamam" diye karşılık verdiğin de Barış kalktı ve hemen aşağıya inip evi terk etti.

Her kes Rüzgarı arıyor ve onu bulmak için çabalıyordu. Leyla hanım oğlunu bulmak için belki bir ihtimal hava alanındadır diye telefonla arayarak Türkiyedeki tüm hava alanlarına soruyordu. Tabii arkadaşlarından da yardım alarak. Barış kamera kayıtlarına bakıyordu. Kenan bey ise komşulara soruyordu.

Emre aklına gelen bir fikirle telefonunu alıp Sedef ablasını aradı. Ama duyduğu sesle şok oldu. Çünki böyle bir numaranın kullanılmadığı söyleniyordu. Sedef neredeydi? Tüm bunlar oyun muydu? Şakadan mı ibaretti?

Emre hemen diğerlerine görsenmeden aşağıya indi ve ayakkabılarını giyinerek evden çıktı. Taksi durdurup taksiye bindi ve Sedef ablasının evini tarif etti.

Taksi durduğunda parasını ödeyip indi ve koşa-koşa Sedef ablasının evine gitti. Kapıya geldiğinde kapıyı çalmaya başladı ama kapı açılmadı. Çaldı, çaldı ve çaldı. Kapı açılmayınca bahçe de dolanıp mutfağın penceresinin önüne geldi. Pencereden baktığın da kimseyi görmemesiyle pencereye vurmaya başladı.

Yine açılmadı. Allah aşkına bu evde kimse yok muydu? Gözüne takılan şeyle arka kapıya geldi. Kapı açıktı. Hemen kapıyı aralayıp içeri geçti.

"Sedef abla. Sedef abla" Sedef ablasına seslenerek tüm evi gezdi ama hiç kimseyi bulamadı. Hemen evden çıkıp taksi durdurarak abisinin villasına yol aldı.

Yaklaşık 10 dakikadan sonra taksiden indiğinde hemen eve girdi. Korumalar yoktu. O kadar adam nereye gitmişti?

Hemen içeriye geçecekti ki kapının kilitli olduğunu görmesiyle elini cebine attı ve 1 hafta öncesinden cebinde kalan anahtarı aramaya başladı. Sağ cebinden bulduğu anahtarla hemen kapıyı açtı ve içeriye geçti.

Yılların SırrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin