~3~

161 8 35
                                    

Arif'in duvarındaki saat yine 6 yı gösteriyordu. Güneş yeni yeni doğuyor, zayıf ışınlarını perdenin arasından Arif'in odasına gönderiyordu. Arif zorlanarak kalktı yataktan. Tuvalete girmek için antreye çıktığında ailesinin yine evde olmadığını gördü. E onun için anormal bir durum değildi bu.

Evden çıktı. Gözünden resmen uyku akıyordu. Sokaklar bomboştu. Eylül ayının serin esintisi özen göstermediği saçlarını onun yerine düzeltiyordu sanki.

Okula yaklaştıkça sokaklar öğrencilerle dolmaya başladı. Arif kimseyle göz göze gelmemek için başını eğdi. Sabah sabah kimseyle konuşası yoktu. Okulun bahçesine girerken kaldırdı gözlerini. Kendisinden bir kaç metre ilerideki Cenan'ı gördü. Gülümsedi. Bu bir haftada arkadaşlıkları ilerlemişti. Evet sınıftaki çoğu kişiyle iyi anlaşıyordu fakat Cenan'la daha bi yakınlardı.

"Cenan!" diye seslendi. Cenan ismini duyunca arkasını döndü. Yorgun bakan gözleri Arif'in görünce resmen parıldadı. Tabii Arif bunu göremedi..

Elini salladı ve koşar adım Cenan'ın yanına vardı.
"Günaydın," dedi ona bakarken. Cenan da aynı şekilde karşılık verdi. Arif çok geçmeden yine kendini hızlı hızlı konuşurken buldu. Aynı anda birsürü şey düşünüyordu ve aynı anda birden fazla cümle kuramadığı için hepsi birbirine giriyor, dili dolanıyordu. Bu yüzden de sık sık duraksayıp söyleyemediği kelimeyi heceliyor, sonra da kendi kendine sitem ediyordu.

Cenan zihnini tamamen boşaltıp yanındaki çocuğa baktı. 5 yaşında bir çocuk gibi çantasının askılarını tutan, yürürken hoplayıp zıplayan, konudan konuya atladığı için bir tülü konuşamayıp kendi kendine kızan çocuğa baktı. Gülümsedi. Özlem içeren bir gülümsemeydi bu.

Arif'te kardeşini görüyordu sanki. Aynı onun gibi enerji doluydu. Herşeye pozitif yaklaşıyor, krizi müthiş bir şekilde yönetip çözüyordu.
Eğer Berfin 16 yaşını görebilseydi kesinlikle Arif'in kız versiyonu olurdu.
Diye düşündü. O arada okula girmiş, 2. Kata çıkmışlardı bile. Arif bir şekilde anlatacaklarını yarıda kesti ve Cenandan ayrıldı.

Sınıfına girdi. Herkesle selamlaştı ve sırasına geçti. Bu gün Melike gelmemişti.

Çantasını sıraya koydu ve başını ona yasladı. Gözlerini cama çevirdi. Gökyüzündeki bulutları inceledi.

Aklına ablası geldi, daha sonra da Cenan. Gülümsedi. O da Cenanda ablasını görüyordu sanki. Her zaman onu dinleyen, saçmalıklarına ses çıkarmayıp sadece gülen, planlarına ayak uyduran ablasını...

Arif'te ablasını çok özlemişti, tıpkı Cenan'ın kardeşini çok özlediği gibi. Ama acıları aynı olsa da farklıydı. Evet, Arif ablasının nerede ve nasıl olduğunu bilmiyordu ve onu tekrar görme olasılığı imkansıza yakındı.

Ama Cenan kardeşinin nerede ve nasıl olduğunu biliyordu ama onu tekrar görmesi imkansızdı.

Her gününü keşke diyerek geçiriyordu ikiside. Ama istedikleri farklıydı; birisi neredeyse imkansız olan kaçan ablasını görebilmeyi, diğeri ise imkansız olan ölünün dirilmesini.

Saatler birbirini kovaladı, akşam oldu. Son zil çaldığı anda yerinden kalkan öğrenciler matematik hocasının sözünü yarıda kesti. Ayla Hoca sinirlensede bir şey demedi. Artık alışmış ve bıkmış gibi görünüyordu. Bu günün cuma olmasının da etkisi vardı biraz tabii.

Herkes bir bir sınıftan çıktı. Oğuz Arif'e döndü.
"Arif kanka birlikte gidelim mi?" Arif gülümseyerek kabul etti. Birlikte sınıftan çıktılar.

Cenan Arif'e yetişebilmek için hızlı hızlı inmeye başladı merdivenleri. Merdivenin köşesine geldiğinde adımları yavaşladı. Arif'in Oğuzla gittiğini görünce yüzü düşsede önündeki yaklaşık 16 basamağı hızlıca indi. Bahçeye çıktıklarına onlarla aradına biraz mesafe bıraktı. Çokta yüksek sesle olmayacak şekilde Arif'e seslendi.
"Arif!" Arif hemen arkasını döndü. Gözleri Cenan'ınkilerle buluşunca yüzündeki sahte gülümseme yerini gerçeğine bıraktı. İşaret parmağıyla Oğuz'a bir dakika işareti yapıp Cenan'ın yanına ilerledi.

Kızıl Okul | ArCenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin