M-17

75 6 96
                                    

"Ben, seni seveceğim. Bunun bir günah, bir zehir ya da bir kaşık bal olup olmayacağını sonsuza dek bilemesem de bu yolculuğumu sonlandırmayacağım."

🦁*🧁

Çocukluk dönemi bilimsel olarak çok farklı dallara ayrılabilir fakat geleneksel manada ikiye ayırırsam yanlış bir şey yapmış olmam sanırım. Küçükken bir grubun hayatı normal seyrinde akarken her zaman yerinde duramayan ikinci bir grup varlığını belli eder. Kitap okuma saatlerinde kimileri tatlı hikâyeler seçerken kimileri de define avcısı ya da katil kim türünde hikâyelere yönelir. Bu ilgi zamanla seçtiğimiz filmlere ve dizilere de yansır. Bir şeyleri merak etmek ve ardından olacaklar hakkında teoriler yürütmek...

Doğrusu sonsuz gibi görünen gizem daima çekici gelir bize. Kendimizi olayın akışına bırakır ve o olayın karakterlerinden biri olma dürtümüzü bastıramayız.

Arslan'ın evindekiler de benim için bir define avı ya da katil kim oyunundan farksızdı. Hikâyenin başrolü kendisiydi ve tanımadığım yan karakterler vardı. Ben ise bu bilmeceyi çözmeye çalışan başka bir karakter gibiydim. Bana kalbinin kapısını ardına kadar açmış olabilirdi fakat bu konularda aramıza çizdiği sınırı ne kadar geçebileceğimi merak ediyordum.

Koltuğa oturmuş önümdeki orta sehpanın üzerindeki yığınlara bakıyordum. Tolga, karşımda oturuyordu. Yığınla dosya, kırmızı keçeli kalem ve tanımadığım adamların uzaktan çekilmiş fotoğrafları vardı. Aynı zamanda bir flash belleğin takılı olduğu bilgisayar sehpanın bir köşesinde açık haldeydi.

"Su getirdim."

Sesiyle beraber daldığım yerden çıktım. Arslan, elindeki suyu önüme bıraktıktan sonra yanıma oturdu.

"Bunları ikinizden biri açıklamayı düşünüyor herhalde?"

Kısa bir tebessüm yayıldı dudaklarına. Tolga, Arslan'la bakışıyordu. Arslan direkt olarak bana bakıyordu. Arslan'dan bakışlarımı çekip Tolga'ya çevirdim. O nasıl olsa anlatırdı...

"Vallahi bakma bana öyle. Yanındakinden hızlı koşabilseydim anlatırdım."

"Öyle mi Arslan bey?"

Bir eli sakallarını taradı. Oturduğu yerde bedenini dikleştirirken öne doğru geldi ve bana doğru yanaştı. Elime gelen fotoğrafları ona doğru kaldırdım.

"Neyi merak ediyorsun?"

"Mesela üzerini çizdiğin bu adamdan başlayabilirsin."

Sesli bir nefes aldı karşımda ve bir an için Tolga'yla bakıştı. Hala tereddütleri olduğunu seziyordum.

"Anlat anlat... Masal seni dize getirdi nasıl olsa."

"Yürek mi yedin oğlum sen?"

"Yürek derken... Acıktım ya. Sen anlatırken ben bir şeyler tıkınayım."

Alaylı sözlerini de alarak hemen yanımızdaki mutfağa doğru yönlendirdi adımlarını. Arslan'la uğraşmayı seviyordu.

"Senin karnın doysun diye çalışıyoruz zaten şerefsiz!"

Parmaklarım Arslan'ın çenesine dokunup yüzünü Tolga'dan yana çevirdi. Bu teması benden beklemezken elimi indirdim ve bir kez daha fotoğrafı işaret ettim.

"Konuşacak mısın artık?"

"Konuşalım bakalım."

"Konuş bakalım."

"Fotoğraftaki adam ülkenin en büyük baronlarından biri."

"Bu kadar mı?"

"Adam 59 yaşında, cadı. Tam bir moruk ve kokain dışında kız düşkünü bir sapık diyebiliriz."

MasalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin