💎
9. Bölüm: Bilinmezliğin Zehirli Sarmaşığı
Billie Eilish, i love you
"Gözlerimin kıpkırmızı olduğu bir gece daha."
💎
Zihnimin tam anlamıyla dağıldığı, sürekli olarak bir şeylere yetişmeye çalıştığım o dönemdeydim. Haftaya antrenmanlar başlayacaktı ve sonrasında ikinci sultanlar ligine başlayacaktık. Simay'ın aklı yerinde değildi, Tanzer Baladın başlı başına bir paragraftı zaten. Haldun Baladınsa oyununa çoktan başlamıştı bile ve ben elim kolum bağlı duruyordum sadece.
Elimdeki bir kupa sıcak çaya daha çok sardım parmaklarımı. Gecenin bir yarısında olduğumuzdan aylardan Nisan da olsa hava soğuk oluyordu. Ve ben üzerimde ince bir badi altımda ince bir eşofmanla yabancısı olduğum bu evin bahçesindeydim. Haluk Baladın'ın düzenlemiş olduğu yemek davetinden saat on bir gibi ayrılmıştık. Tanzer'e evime gitmek istediğimi söylesem de bunu yarın yapmam gerektiğini söylemiş beni evine getirmişti.
Her ne kadar istemesem de onu dinlemek zorundaydım çünkü ona ikinci bir şans vermiştim. Tanzer'den nefret ediyordum. Yüzünü her gördüğümde aklıma bana hissettirdiği kötü duygular geliyordu. Bana inanmayıp sırtını çevirdiği gün geliyordu. Ona ikinci bir şans verme nedenlerimden biri kesinlikle kalbimdi. Çünkü o bunları hak etmemişti.
Akşam sekizde yayınlanmış olan videom hakkında haberlere bakıyordum hala. Normalde insanların söylediklerini pek de kafama takmayan birisi olarak bugün bunu çok fazla yapmıştım. Kimisi saçıma, kimisi dövmeme, kimisi söylediklerime onlarca şey yazmıştı. Ve bende kendimi durduramayıp çoğunu okumuştum. Hala da okuyordum.
Diğer bir yorumu okuyacaktım ki yukarıdan düşen bildirim buna engel oldu.
Neden çevrimiçisin?
Han.
Elimdeki kupayı önümde duran sehpaya bırakıp Han'a cevap yazacağım sırada gelen aramayla duraksadım. Biraz afallasam da aramayı onaylayıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Abla?" Sesi endişeliydi. "Han? Bir sorun mu var? Neden uyanıksın?" Soğuktan dolayı titreyen bacaklarımı birbirine bastırdım. "Asıl sana sormalı. Sabahtan fitnessın yok mu?" Han bu saatte uyumuyorsa eğer bir sorun mutlaka vardı. Ve ben bunu öğrenmeden peşini bırakmayacaktım. "Uyku tutmadı. Sen bu saatte uyuyor oluyorsun. Bir şey olmuş. Sorun ne Han?" Sıkkınca verdiği nefesi duydum ilk önce. Ardından gelen birkaç hışırtı sonrası konuştu.
"Annemi gördüm rüyamda. Gülüyordu. Kahkahalar atarak koşuyordu ben de onu yakalamaya çalışıyordum. Sonra seni gördüm ileride. Çığlık atarak yardım istiyordun. Annemi bırakıp sana koşacağım sırada o yuvarlandı. Her yeri kanayarak yuvarlanmaya devam etti. O yuvarlandıkça yol da kırmızıya büründü. Sen çığlık atmaya devam ettin annem de yuvarlanmaya. Annem sonunda durduğunda koşarak yanına vardım. Nefes alıyor mu diye kontrol edeceğim sırada senin çığlıkların kesildi. Olduğun yere baktım ama yoktun."
Han çok az rüya görürdü ve her rüya gördüğünde de iyi ya da kötü büyük bir olay yaşanırdı. Bu yüzden korkmasını anlıyordum çünkü kötü şeyler görmüştü. Ve Han o olay gerçekleşene kadar aklından bu rüyayı çıkarmayarak olabilecek potansiyel şeyleri düşünecekti. "Han...Kötüye yormasan?"
"Nasıl kötüye yormayayım? Kan gördüm diyorum. Annemi ve seni gördüm. Hazal, dikkatli ol tamam mı? O heriften haz etmesem de ona güveniyorum. Seni koruyacağına da eminim ama sen yine de dikkatli ol. Biliyorsun bu tür rüyalar gördüğümde benzeri şeyler ya da daha kötü olaylar yaşanıyor. Ben seni kaybetmek istemiyorum."
Son cümlesi dudaklarımı birbirine bastırıp gökyüzüne bakmama neden oldu. "Kaybetmeyeceksin de. Ben yanında olacağım. Uyu şimdi tamam mı? Kafanı yorma. Zaten bedensel olarak yoruluyorsun bir de buna gerek yok. Olacağı varsa olur bunu engelleyemezsin." Bir süre ikimizde konuşmadık. "Teşekkür ederim. Her şeyin başında ablam olduğun için. Var olduğun için. Seni seviyorum, iyi geceler." Bu gece duygusal anlamda daha ne kadar yorulabilirdim bilmiyordum.
"Ben de seni seviyorum Han. İyi ki varsın. İyi geceler." Aramayı sonlandırıp telefonu kulağımdan çektiğimde kendimi garip hissediyordum. Hayatımda ilk defa bilinmezliği seçmiştim ve bu beni yavaş yavaş öldürüyormuş gibi hissediyordum.
Daha fazla düşünmek istemediğim için telefonumu kapatıp sehpanın üzerine koydum. Bu seferde çayla doldurduğum kupayı alıp büyük yudumlar aldım. Bakışlarım karşımdaki koltuğa kilitlenmişken bir anda açılan kapıyla yerimde sıçradım. "Çıkıyoruz." Kaşlarım derinden çatıldı. Yeni uyanmış gibi saçları dağınık, gözleri kızarıktı. Ve hala tam anlamıyla uyanamamış olacak ki bahçede olmama herhangi bir tepki göstermemişti.
"Gecenin üçünde mi?" Kısık gözleriyle bir süre bana baktı. "Geldiğimizden beri burada oturup tanımadığın insanların yorumlarını okuyarak kendine zarar veriyorsun. Eminim ki biraz hava almak iyi gelecektir." Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken bana düz bir şekilde bakmaya devam etti. "On beş dakikan var." Bahçe kapısını kapatarak gözden kaybolunca arkasından şaşkınlıkla bakmaya devam ettim.
Sırf ben kafamı dağıtayım diye gecenin üçünde yolculuğa mı çıkacaktık?
Bende ayaklanıp içeriye girdim ve kaldığım odada üzerimi değiştirip yaklaşık on dakikanın ardından salona indim. Tanzer, gözlerini kapatıp kafasını geriye doğru atmıştı. Adım seslerimi duyduğu ilk an uyku modundan çıkıp dikkatini bana verdi. "Gecenin üçünde yola çıkmamızın gerçek nedenini öğrenebilir miyim?" Koltukta yayılmış bedenini düzeltmeden kafasını aşağı yukarı salladı. "Bursa'ya gideceğiz. Babamın önemli bir ortağının kızı evleniyormuş. Adama kendisinin gelemeyeceğini ama benim ve senin orada olacağını söylemiş."
"Düğünde benim ne işim var?" İçine derin bir nefes çekerek konuştu. "Aklınca beni zorlamaya çalışıyor. Seninle eskisi kadar yakın olduğumuzu söyledim. O da buna inanmayarak böyle bir şey yaptı. Bundan haberim yirmi dakika önce olduğu için yola şimdiden çıkmamız gerekiyor." Haldun Baladın samimiyetimize inanmıyordu. Çünkü beni tanıyordu. Tanzer'i kolay kolay affetmeyeceğimi biliyordu ve bunu göz önünde bulundurarak oynuyordu.
Fırsatı bulduğu her anda birlikte vakit geçirmemizi sağlayacak, bir süre sonra birbirimize düşmemizi izleyecekti. Tabi biz izin verirsek. Tanzer'den ne kadar nefret ediyor olsam da Haldun Baladın'ı sevindirecek herhangi bir harekette bulunmayacaktım. Kendime bu sözü çoktan vermiştim.
"O nasıl isterse öyle oynarız biz de. Volkan hocaya fitnessa katılamayacağımla ilgili bir mesaj atarım. Çıkalım hadi." Konuşurken beni dikkatle dinlediğini görmem heyecanlanmamı sağlıyordu. Hayır. Öyle bir şey yok.
Fazla oyalanmadan Tanzer'in Range Rover'ına bindikten sonra yola çıktık. Ancak evime giden aralığı kaçırınca oturduğum yerde ona döndüm. "Aralığı kaçırdın." Unuttuğunu sanmıyordum ama direkt olarak şehir çıkışına sürmesi üzerimdekilerle düğüne katılacağımın habercisiydi. "Kıyafetlerini orada da hallederiz. Çünkü bir an önce Bursa'ya varıp uyumak istiyorum." Son cümlesini sanki uzun süredir uykuya dalmamış gibi kurmuştu. Ama daha az önce uyuya kaldığına emindim.
"Şifresi 1903." Telefonunu bana uzatıp şifresini söylemesini beklemiyordum. Üstelik şifresinin bu kadar kolay olacağını da. Gerçi zor olmamalıydı. Tanzer fanatik bir Beşiktaşlıydı ve az önce açtığım telefonunun kilit ekranından ana ekranına kadar her şey Beşiktaş'la ilgiliydi. Açtığım telefonla ne yapacağımı anlamadığım için boş boş ekranına baktım. "Şarkı dinlemek istersin diye düşünmüştüm." Bunu demesiyle birlikte müzik uygulamasına girip yeni çıkmış olan CHIHIRO parçasını başlattım.
Bu şarkıdan sonra tüm albüm çalacaktı. Ve yeni çıkmasına rağmen ben bu albümü çok sevmiştim. Tanzer, sesi yükseltim gaza daha da yüklendiği sırada kafamı geriye doğru attım ve kendi telefonumu uçak moduna alıp geçtiğimiz yerleri izlemeye başladım.
Gecenin köründe Bursa'ya gitme fikrini çıkaran Haldun Baladın'a bir kez daha sinirlendim. Çünkü nefret ettiğim oğluyla saatlerce yol gitmeye tahammül edeceğimi hiç sanmıyordum. Neyin içine düştüğümü de tam olarak kestiremiyordum zaten.
Bunu sen istememiş miydin? Belirsizliği sen istememiş miydin Hazal?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Beyaz Frezya
Teen FictionNBA oyuncusu olan Karan Tanzer ve Milli Voleybolcu olan Saye Hazal'ın geçmişteki hatalarını düzeltmeye çalıştıkları bir evren.