💎
15. Bölüm: Küçük Adımlar
Lana Del Rey, West Coast
Olivia Rodrigo, all-american bitch
💎
Günümüz.
Bazen, geçmişin o acımasız ağırlığı yük olurdu sırtımıza. Kamburumuz çıkmasın diye direnir, geçmişi def etmeye çalışırdık tüm gücümüzle. O kambur, geçmişimizin ne kadar ağır olduğunu gösterirdi hâlbuki. Ama bizler canımız acıyor, sırtımız ağırlığı kabul etmek istemiyor diye geri tepmeye çalışırdık geçmişi. Bizi şimdi ki halimize getiren geçmişi. Ama bir süre sonra bu durumu acı da olsa kabullenir, kamburumuzun çıkmasını umursamazdık. Onu kabullenir, bu sefer daha fazla ağırlık taşımaya çalışırdık.
Ben daha fazla yük taşımak istemiyordum.
Aptal yaşıtlarımın olduğu ve beni asla aralarına kabul etmedikleri o yeri, taşıyıp kendime dert edinmek istemiyordum. Annemin bizi terk edişini, babamın değişmesini, Han'ın programlı bir robota dönüşmesini kendime dert edinmek istemiyordum. En çok da kendimi istemiyordum. Kendim olmak istemiyordum.
Bunun en büyük etkisi sanırım ilkokulda yaşadıklarımdı. Ya da ortaokulda olanlardı. Lisedekiler ise tuzu biberiydi belki de. Sekiz yaşındayken arkadaşlarımı kaybetmemek için elimden ne geliyorsa yapardım. Benden kaçarlardı onları kovalardım. Sanırdım ki onlardan başkası yoktu. Bir tek onlar vardı. Beni sevmedikleri için bende kendimden nefret ederdim. Ortaokulda ilkokuldan farksızdı. Sınıftaki o sessiz, kendini iyilik meleği sanan kızdım. Ders notlarım ortalama gelirdi, denemelerim berbattı ve arkadaşım yoktu.
Lise sonda kendime söz verdiğimi hatırlıyordum. Bir yıl sonraki eğitim hayatımda asla sessiz birisi olmayacaktım. Beni kendimden nefret ettirenlere göz yummayacaktım. Öyle de olmuştu ancak büründüğüm kişilik ben değildim. Hep mutlu davranırdım, işime gelene iyi işime gelmeyene kötü cevaplar verirdim. Canım istiyorsa yapar istemiyorsa yapmazdım. Kimseye yardım etmezdim ve kendimi çok severdim. Sever miydim? Yapar mıydım bunu sahiden?
Yapmazdın.
Yapmazdım.
Şu anda da yapmıyordum. Benden bir öncesi hep olurdu çünkü. Ben diye bir şey yoktu. O vardı, sen vardın, onlar vardı ama ben yoktum. Ben neredeydim? Göremiyordum.
Babam yaklaşık bir hafta önce yoğun bakımdan çıkmıştı ve durumu gayet iyiydi. Yoğun bakımdan çıktıktan sonraysa Han'a söylediği ilk şey benimle dört gün sonra görüşmek istediğiydi. Bunu ilk kez öğrendiğimden bu yana sessizdim. Sürekli olarak sessizdim. Çatlak kolum ve bacağımla neredeyse hiçbir şey yapamıyordum. Normalde olsa gider antrenman yapardım. Yapamıyordum.
Dört gün sonrası gelip çattığında babam bizzat beni çağırmıştı ama gitmemiştim. İstemiyordum. Ben onun için kendimi hırpalarken onun yaptığı aptalcaydı. Neden dörttü? Hem bu dört gün içerisinde Han hep onunlaydı. O da beni tam olarak bir haftadır arayıp sormuyordu. Sanırım kopmak üzere olan aile bağlarımız kopmuştu ve bir de bu eksikti. Babam beni bizzat çağırsa da onu ziyarete gitmemiştim ve öyle de yapmaya devam edecektim.
"Nereye?" diye sordum ayaklanmak üzere olan Tanzer'e. "Üzerimi değiştirip dışarı çıkacaktım ama iyi hissetmiyorsan yanında kalabilirim." Üzerimdeki kalın hırkaya daha da sokulup kafamı iki yana salladıktan sonra "Hayır, ben iyiyim. Sadece nereye gideceğini merak ettim." dedim. Türkiye'ye döndükten bir gün sonra sakinleşmiş ve daha anlayışlı birine dönüşmüştüm. Bunun nedeni içimdeki duyguları dışarı vuramamam mıydı bilmiyordum ama tam olarak iyi hissetmediğimin farkındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Beyaz Frezya
Novela JuvenilNBA oyuncusu olan Karan Tanzer ve Milli Voleybolcu olan Saye Hazal'ın geçmişteki hatalarını düzeltmeye çalıştıkları bir evren.