Parmaklarımın arasında duran sigara dalına bakarken ne ara bu hale geldiğimi düşünüyordum. Normalde şimdi dudaklarımın arasında duran zehri asla solumak istemezdim. Biliyorum bu da bir çözüm değildi ama elimden bir şey gelmiyordu. Aptal aile meseleleri vardı. Mesleğim artık yoktu. Gerçek anlamda yanımda kim vardı kestiremiyordum bile. Erkek kardeşim bile benimle konuşmuyordu. Neden böyle olmak zorundaydı? Ya da neden böyleydi?
Hayatı kurallarına göre oynamaya çalışıyordum ama olmuyordu. Beceremiyordum.
Liseden beri o kuralları kestiremiyordum. Annemi kaybetmiştim, üzerime iğrenç bir iftira yapışmıştı ve bunu en yakın arkadaşlarım yapmıştı. Sahi en yakın arkadaş demişken...Kim vardı ki yanımda? İkbal mi? O kuzenimdi ve biz asla arkadaş değildik. Nehir mi? Yalnızca lise arkadaşlarıydık. Leyla mı? Onu ilk defa bu yıl derinden tanımıştım. Yağız mı? En son ne zaman birbirimizi anlamak üzere konuştuğumuzu hatırlamıyordum bile. Karan mı? O arkadaşım değildi. Daha fazlası mıydı emin değildim ama arkadaşım değildi işte.
Tanıl mı? Sanırım bir tek o vardı. Sadece o. Onu da kaybedersem eğer ne yapacağımı bilmiyordum. Başımıza her ne gelirse gelsin birbirimizi sarıp sarmalar her halükarda destek çıkardık. Ben onu terk etmezdim bunu biliyordum. Ama o? Bırakır mıydı beni tek başıma? Boşlukta sallanmama izin verir miydi? Bu soruların cevabını ancak her şey tersine çevrildiği gün anlayabilirdim.
"Bu ne hal?" Elimdeki sigarayı alıp yere fırlatmasıyla öfkeli bakışlarımı ona çevirdim. Dudaklarımı aralamıştım ki konuşmama izin vermedi. "Kendine böyle mi iyi geliyorsun sen Hazal? Bu mu acı karşısında gösterdiğin tepki?" Sesimi çıkartmayıp ona bakmayı sürdürdüm. Hava soğuktu. O üstünü değiştirmişti ama ben hala o tül elbiseyle terasın tepesinde dikiliyordum. Soğuk parmak uçlarımı dahil her yerimi dondurmuştu. Ama umurumda değildi.
"O yıla geri dönmeyi düşünüyorsan düşünme. Bitti tamam mı? Artık sen üzülmeyeceksin. Buna izin veremem." Ağlamamak adına konuşmamayı seçtim. Tam her şeyin iğrenç hissettirdiği dönemden çıkmışken yine aynı yere girmeme ramak kalmıştı. Her gün çay içecek kadar gerilemek istemiyordum ama bu oluyordu.
"Bak bana." İşaret ve orta parmağıyla çenemi yukarı kaldırıp gözlerine bakmamı sağladı. "Bu da bitecek tamam mı? Ve sen yine sapasağlam olacaksın." Dilimi damağıma vurup 'cık' sesi çıkarttım. "Bitse de yeni bir şey çıkacak ortaya. Her yıl biri terk edecek beni. Sen de..." Beni kendisine çekip sarılmasıyla cümlem yarıda kesildi. "O cümlenin devamı gelmeyecek. Çünkü öyle bir şey olmayacak. Ben her zaman buradayım. Yanında."
Ben de kollarımı ona dolayıp başımı göğsüne yasladım. "Bir tek sen kaldın. Ege de yok. Düşünebiliyor musun Tanıl? Kardeşim ya o benim! Benden kaçması saçmalık!" Kollarının arasından çıktığımda sesimi yükselttim. O yine de ellerini omuzlarıma koyarak beni sakinleştirmeye çalıştı. "Sakin ol." Kafamı iki yana salladım. Tam o sırada gözyaşlarımı akıtmaya başlamıştım.
"Ailem kalmadı benim. Babamın yarına çıkacağı belli değil baksana! Gerçi çıksa da beni isteyecek mi? Bunu sorguluyorum ben saatlerdir! Neden normal olamıyoruz biz ya? Annem neden cinayete kurban gidiyor mesela? Ya da ben niye sürekli alevlerin ortasında kalıyorum? Kardeşim neden benden kaçıyor!" Ellerim havada bir oraya bir buraya giderken kendimi durdurmaya çalıştım ama olmuyordu.
O ip bir kez kopmuştu, kendime gelmem uzun sürecekti. "Hazal." Tanıl'ın beni uyarması umurumda değildi. Birilerini sürekli kaybetmekten çok sıkılmıştım. Tamam diğerleri neyse ama ailem benden gidemezdi. Buna izin veremezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Beyaz Frezya
Teen FictionNBA oyuncusu olan Karan Tanzer ve Milli Voleybolcu olan Saye Hazal'ın geçmişteki hatalarını düzeltmeye çalıştıkları bir evren.