12 - ✦

2.5K 176 46
                                        

⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⋆
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀

Genç kadın sinirle ellerini saçlarından geçirdi. Derin derin soluyor, koca salonda geziniyordu. Bu sayede kırmızı topuklu ayakkabılarının sesi etrafta yankılanıyor, duvarlara çarpıyordu.

"Erdinç, bir şey yapmalıyız. Bir şey yapmalıyım!" diye mırıldandı kendi kendine hararetle. Arkasını hışımla döndüğünde beyaz diz altı elbisesi havalandı.

"Neden sadece oturuyorsun! Bir şey yap artık."

Altın sarısı, eski işlemelerle donatılmış koltukta oturan sevgilisine döndü Siyal. Anlam veremiyordu. Kızını yanında istiyordu. Bu adama güvenerek hata etmişti. Kızı yanında bile değildi. Bir gündür ondan haber alamıyordu.

"Siyal yapabileceğimiz bir şey yok. Anlamıyor musun?" diye söylendi bıkkınlıkla adam. Sakallarını eliyle sıvazladı ve derin bir nefes alarak açık mavi gömleğinin ilk üç düğmesini açtı.

"Anlamıyorum!" Siyal'in öfkeyle yükselen sesiyle gözlerini kapattı Erdinç.

"Anlamıyorum, anlam veremiyorum. Sana güvendim. Annem yerine ilk seni aradım. Hata etmişim!" Hayal kırıklığıyla dolu gözlerle baktı adama. Annesini arasaydı, bu eve gelseydi, Turgay hiçbir şey yapamazdı belki de. Aptallık etmişti. Yalnız kalmıştı. Yapayalnızdı.

Dudaklarını birbirine bastırıp göz yaşlarının akmasına izin vermedi. Seslice iç çekti ve elini şakaklarına götürdü. Sertçe ovaladı. Başı ağrıyordu. Bu durum başını ağrıtıyor, iğnelerin başına saplanıyormuş gibi hissettirmesine sebep oluyordu. Erdinç'in sessizliğinde sinirlerini bozuyordu.

Duyduğu kalın topuklu sesleriyle kimin koca salona adım attığını anladı Siyal. Omuzlarını düzeltti, dik bir duruş sergiledi ve annesine doğru döndü.

Erdinç koltuktan ayaklanmış, saçını düzeltme gereği duymuştu.

"Hâlâ bitmedi bu gürültü?" diye sordu yılların vermiş olduğu yıpranmış ses tonuyla. Kırışıklarla kaplı yüzüne rağmen kaşlarını çatmaya devam ediyordu Feride Hanım. Güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Üzerine giymiş olduğu uzun diz altına kadar gelen siyah elbisesi ve omuzlarına attığı lacivert, küçük işlemelere sahip şalıyla karşısındaki tekli koltuğa doğru ilerledi.

Koyu saçları arkadan sıkıca topuz yapılmış, her başını çevirdiğinde hareket eden uzun siyah sade küpesiyle ve o sert bakışlarıyla fazlasıyla ürkütücü görünüyordu Erdinç için.

Siyal, annesinin yanına doğru adımladı. En başından beri annesine güvenmediği için pişmandı. Annesinin yanına, altın sarısı kadife kumaşlı koltuğu oturdu. Ondan yardım dilenebilirdi. Kızını ona getirsin diye annesinin ayaklarına kapanabilirdi.

"Erdinç sen çıkabilirsin." Kadının ona vermiş olduğu emirle kendisine yediremese de çıkmak zorunda olduğunu biliyordu Erdinç. Bu kadına yaranmak amaçlı gülümsemiş ve başını sallayıp "elbette, keyfinize bakın" demek dışında hiçbir şey dememişti.

Turgay bir, Ferida hanım ikiydi. Bunun ikisiyle de uğraşılmazdı. Sıkıntıyla derin bir nefes alıp eliyle boynunu ovuşturdu ve saray gibi evin saraya benzeyen salonundan çıktı.

"Sana, şu adamla görüşme dememe rağmen hâlâ görüşüyorsun. Hiçbir halta yaramazsın Siyal." İnce gür kaşlarını çatmış ellerini koltuğa yaslamış ve sinirli ses tonuyla konuşmuştu. "Sırf kızım olduğun için seni kabul ediyor hatalarını sineye çekiyorum ama bu son." diye de uyarmadan edemedi.

LEYÂL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin