bolum 16 ~ ozur dilemek

658 51 232
                                    

"İndin mi?"

"İndim, indim. Neredesin sen?" Bir yandan etrafıma bakarken bir yandan da hem valizimi hem de kulağımdaki telefonu tutuyordum, tabii bu ellerle biraz zor oluyordu. "Kapıdan çıkınca sağa doğru dön hafif, karşı yolda arabamı görürsün zaten. Hadi bekliyorum."

"Tamam." Diyerek telefonu kapatmış ve bez çantamın içerisine atmıştım. Valizimi elimde hafifçe tutarken ayağımla da yön veriyordum. Elim valizi tuttuğum için sürekli olarak sızlarken, sızı her arttığında aklıma o gecenin gelmesine engel olamıyordum.

İstanbul'daydım, Kenan'ın beni terk etmesiyle Berlin'de tek başıma en fazla bir hafta tıkılıp kalmış ve kafayı yememek için abimin yanına dönmeye karar vermiştim. Onu arayıp haber verdiğimde beni şaşırtarak oldukça sevinmiş ve beni havalimanından alacağını söylemişti.

Şimdi de havalimanının çıkışında durmuş sağ tarafımda olduğumu söyleyen abimi görmeye çalışıyordum fakat burası öyle kalabalıktı ki insanlardan dolayı karşı yolu bile göremiyordum. Valiz tutacağına bileğimi geçirerek ilerletirken kalabalığı zorlukla aşarak karşıya geçtiğimde abimin arabasını görmemle yüzüme buruk bir tebessüm yayıldı.

Abimle yan dikiz aynasından göz göze geldiğimizde gülümsemiş ve içeriden bagajı açmıştı. Ellerime dikkat etmeye çalışarak kucakladığım valizi açık bagaja koyduğumda bagajı kapatıp arabaya binip ön koltuğa, abimin yanına geçmiştim.

"Hoş geldin." Gülümseyerek konuştuğunda, "Hoş buldum." Diyerek cevap vermiştim. Onunla konuşmayı gerçekten özlemiştim. "Eşay..." Kemerimi takmaya çalışırken onun seslenmesiyle yüzümü ona döndüm. "Efendim?"

"Ellerin?" Barış Alper Yılmaz'ın derin sorgusuna hoş geldiniz.

Ufak bir kaza deyip geçiştirsem ondan gerçeği sakladığım için içim rahat etmeyecekti fakat tüm gerçeği de söylersem rahat durmayacaktı. "Yaktım biraz, bir şeyi yok. Krem aldım, birkaç güne geçer." Tabii ki inanmamış ve kaşlarını çatarak bana bakmaya devam etmişti. "Nasıl yaktın?"

Bir anlığına duraksadım, şimdi nasıl bir yalan uydurmam gerekiyordu? "Çay... Bardağa çay koyayım derken çaydanlık şey oldu işte, devrildi. Öyle." Hâlâ inanmamış bir yüz ifadesi ile bir şey demeden bakmaya devam ediyordu. Arabanın içerisindeki sessizlik beni iyice gererken oturduğum koltuğa doğru yavaşça sindim.

"İyi, tamam." Daha fazla sorgulamadığı için eve varınca şükür namazı kılmayı aklımın bir köşesine not ederken derin bir nefes verdim. Kemerimi takmak için uzandığımda abim benden önce davranarak kemere uzanmış ve takmıştı. "Teşekkürler."

Kafasını 'Rica ederim.' Der gibi sallayıp önüne döndüğünde arabayı çalıştırıp sürmesiyle ile yavaştan havalimanından çıkmaya başladık. Birkaç dakika sonra gittiğimiz yollar tanıdık gelince abime döndüm. "Nereye gidiyoruz?"

"Eve." Kaşlarım hafifçe havaya kalktı. "Anladım..." diye mırıldandım sadece. "Ne oldu? Niye sordun?" Bir an için söylesem mi diye düşündüm, bencil mi gözükürdüm? "Ne bileyim, ne zaman İstanbul'a gelsem beni akşama kadar eve götürmez, gezdirirdin. Bir garibime gitti sadece..."

"Yorgunum. Bu seferlik eve gidiyoruz." Başımı sallamakla yetindim. Sonuçta sporcuydu, yorgun olması normaldi ama neredeyse iki aydır hep yorgun oluyordu. Sağlığıyla ilgili bir sıkıntı mı vardı? Bunu en iyisi evde oturunca konuşmalıydım.

Birkaç dakikaya araba durduğunda abimin yardımıyla kemerimi açıp arabadan indim. Evine gelmiştik. Yüzümdeki hafif tebessüm ile onun evini incelerken o da çoktan bagajdan bavulumu alıp arabayı kilitlemiş ve eve doğru yürümeye başlamıştı. "Hadi, gelsene."

505 ~ Kenan YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin