Ayrılıklar

4 1 1
                                    

Saat kaçtı bilmiyorum. Çalılardan gelen ses Yankı'ya aitti. Yankı bize zarar vermek isteyen birini öldürmüş. Ben, Araf ve Yankı ormanın içinden ilerliyorduk. Ben açıkmıştım. İleride bir elma ağacı görmüştüm. Koşarak ağaca ilerledim. "Sevgilim dikişlerin patlayacak koşma" değişini duydum Araf'ın ama duymamıştım gibi yaptım.

Ağaçtan 3 tane elma kopardım. Araf ile Yankı'nın yanına ilerledim. Elmalardan ikisinede verdim. Araf'ın gözü bendeyken Yankı'nın gözü tam arkamdaydı. Araf'ın gözü de bir anda arkama kaydı. Ben de merak ettiğim için arkamızdan döndüm. Karşımda kocaman bir saray olacağını düşünmezdim. Ama malesef karşımda kocaman bir saray vardı. Araf ve Yankı'ya doğru döndüm. " Bu saray kimin?" Dedim ikisi de bilmiyorum der gibi bana baktılar. Sonra bu sıralar alıştığım bir ses duyuldu. Bir silah sesi yükseldi. Endişe ile etrafa baktım. Etrafta kimse yoktu. Sonra ensemde bir iğne hissettim.

...

Karanlıktan korkmadım. Hiç korkmamıştım. Bu zamana kadar ben kendimi kendim büyütmüştüm. Zorlukları kendim aşmıştım. Ben bu hayatta kendime aile olmuştum.

Gözlerimin açtığım da karşımda Araf ve Yankı vardı. Onların yanındaki ise... Annem. daha doğrusu Üvey annem. Şaşkınca hepsinin yüzüne baktım. Etrafa da baktım. Gece olmuştu.Karşımda üvey babamın görmek beni şaşırtmıştı." Merhaba Dalya! Nasılsın? Bu durum da bu halde nasıl iyi olabilirsin ki."
Ne yapacaktı.

Dalya bu kadar salağa yatma. Araf ve Yankı'ya karşı Anneni tutacak birini seçeceksin.

Bu olamaz Ama ben kimi seçecektim ?? " Sevgili kızım şuan bir karar almalısın. Ya Anneni seçeceksin yada bu iki sefili. Seçim senin." Olamazdı kendimi öldürdüm ama onlar yaşayacaktı. Sonra aklıma büyüler geldi. Ölüm büyüsü düşünmeliydim. Bu büyüyü sadece ben ve Araf yapabilirdik. Ben büyüye başlayınca beni kimse susturamaz ve durduramazdı. Gözlerimi kapadım ve düşündüm. Gözlerimi aniden açtım.  ve sesli bir şekilde " Bu gece bu yerde. Yıldızlar ile birlikte gezeceğim. Ve bana  kötü davranan Üvey ailemi yok edeceğim. Onlar ve bu saray yok olsun. Kanlı Hilal Gece'si bu gün olsun. Ey! Yüksek mertebede ki Kanlı Hilal sen al onların canın boğulsunlar kanında yada iyi insanlar olsunlar bu Dünya'da"  derin bir nefes verdim. Küçük bir sarsıntı olmuştu. Ellerimizde ki ipler gevşemişti. Araf ve Yankı'nın da gevşemişti olacak ki her ikiside ayağa kalktı. Bende hemen kalktım. Koşarak kapıyı doğru ilerledik. Kapı açılmıyordu. Tek çare camdan atlamaktı. Bizde öyle yaptık. Camdan atladıktan sonra koşarak saraydan uzaklaştık. Biz saraydan çıkar çıkmaz saray yıkıldı. Biz koşmaya devamı ederken arkamızda ki dev tuz bulutu bizi kovalıyordu.

...

Ne kadar koştuk bilemiyorum ama çok fazla koştuğumuza emindim. Bacaklarım çok ağrıyordu ve bir kaç kez düşmüştüm bu yüzden yaralar kanıyordu. Dikişlerim açılmıştır olacak ki üstüm hep kandı. Saray yıkılmıştı...öz olmasa da ailem... orada kalmıştı. Ve bunu ben istemiştim. Yoksa babam... Yani Ahmet'in bizi rahat bırakmayacağını biliyordum. Ama...ama onlar hapisten nasıl kurtulmuştu? Artık Araf'tan başka kimsem yoktu bir de Yankı'dan.
Beyninde ki düşünceleri durduran şey Araf'ın sesiydi." Güzelim sen ne yaptın öyle? Harikaydın. Sen olmasaydın biz ne olurduk bilemiyorum." Beni öve öve bitiremedi. " Kraliçem ve kralım sizi bölmek istemem ama saraya gitmeli ve olanları düzeltmelisiniz. Sizin dışınızda kimse bunu yapamaz." Yankı'yı onaylayarak yola çıktık.

...

Olayların ardından tekrardan nişan kararı aldık. Bende direkt evlenmek istediğim için bu gün evlenecektik. Tam bir hafta olmuştu. Artık bende Yalçın olacaktım. Dalya Yalçın... Ben artık Dalya Parlak değildim. Artık kocamın soy ismini kullanacaktım.
Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Gelinliğim çok güzeldi. Sırtında V şeklinde yırtmacı vardı. Yırtmacında ki ipler elbisenin vücuduma yapışmasını sağlıyordu.  Elbisenin belinde kırmızılı güller vardı. Gelin tacım kırmızı ve beyaz güllerden oluşmaktaydı. Beyaz olan topuklu ayakkabılarım elbisenin altında görünmüyordu.

Kapım çaldı ve Araf içeri girdi.

...

Adam bana yöneldi ve sordu" siz de Araf Yalçın ile evlenmeye var mısınız?" Araf' a döndüm ve gözlerinin içine bakarak" EVVET" dedim. Adam da " Kraliçe ve Kral artık evlidir  yüksek mertebede ki Kanlı Hilal." Dedi. Gözlerimi kapadım. Artık evliydik. Ama bizde olaylar bitmezdi. Lanetler geçmezdi. Biz lanetli bir günde Krallığa gelmiştik. Biz artık koca bir lanetin içindeydik. Ama laneti bozmak için çabalayacak ve başaracaktık. Kalabalığın arasından bir çığlık yükseldi. Gözlerimin açtım. Bulutlardan bize doğru bir adam iniyordu. Kalabalıktan fısıltılar, küçük çığlıklar yükseliyordu. Bu da kimdi. Sonra bir kadın fark ettim. Bu kadın bana benziyordu. Bu kadın bana çok benziyordu.

Kadın ve adam indi. Kadın adamın koluna girdi. Ve Araf'la bana doğru gelmeye başladılar." Güzel kızım annen ile babana sarılmayacak mısın?" dedi kadın. Ağzımdan şu kelimeler döküldü." Araf bu kadın kime söyledi onu?" İstemsizce ağlamaya başladım. Neden onca zaman sonra  geldiler. Kadın ve adam bana yaklaştıklarında bana sarıldılar. Ellerim aşağıdaydı. Sarılamazdım...ben tanımadığım insanlara sarılmazdım. Ama ellerim...onlar beni dinlemediler. Karşımdakilere yani annemle babama sarıldım.

Kanlı Hilal Laneti Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin