~Temmuz 2024~
Sıkılmış bir biçimde alnımı ovaladım. Bu toplantı bitsin ve artık defolup gideyim istiyordum. Yine o şaşalı günlere hızlı bir dönüş yapılmış, mafya liderleriyle toplantılar sıklaşmıştı. O zaman da bu toplantıları sevmezdim, şimdi de sevmiyordum. Ceketimin kolunu biraz çekerek saate bakıyordum ki,
"Senin söyleyecek bir şeyin yok mu, Know?"
Bay Bae'nin bana yönelttiği soruyla ceketimin kolunu bırakıp oturuşumu dikleştirerek bakışlarımı büyük bir ilgiyle konuşmamı bekleyen topluluğun üzerinde gezdirdim.
"Genel hatlarıyla her şey konuşuldu, Bay Bae. Bu son yaşananlardan sonra Yoon Jeonghan'ın hamleleri işimize değil doğrudan bize olacaktır. Onun için güç ve iktidardan daha önemli bir şey varsa o da paradır. Bunu da bu masadaki herkes biliyor zaten. Biz onun mallarını çalıp üstüne bir de düşmanına yarı fiyatına sattık."
Hyunjin masanın başından kahkaha atmış, "Çıldırmıştır yaşlı bunak." diye lafa girmişti. Çatılmış kaşlarım onu bulunca duruşunu dikleştirmiş ne var der gibi omuzlarını silkmişti. Hyunjin'in bu rahatlığı sinirimi bozmaya yetiyordu. Masada dört büyük yer altı mafyası lideri muazzam bir ciddiyetle otururken bizimki gevşek gevşek espri yapıyordu. Bakışlarım ciddiyetinde gram oynama olmayan ama kulakları sinirden kızaran Seungmin'i bulduğunda buradan çıktığımız zaman Hyunjin'i boğacağını anlamıştım.
"O zaman şu anlık onun hamle yapmasını bekleyeceğiz." dedi Bay Bae.
Diğer liderler de kafası ile onay verince toplantı sonunda bitmişti. Masadaki herkes Yoon Jeonghan'ın işini zorlaştıracak kilit noktalarda iş yapıyordu ve biz üçünü de yanımıza çekmeyi başarmıştık. Eğilip selam verdikten sonra doğruca kendimi salondan attım. Biraz daha silah, uyuşturucu veya öldürmek gibi kelimeler duymak istemiyordum. Adımlarımı hızlandırıp merdivenlerden inerken Seungmin yanımda bitmişti.
"Bu Hyunjin aptalı ile ne yapacağız?" dedi fısıldayarak.
Acı bir gülümseme takındım. "Bırakalım, kendini öldürtsün. Biz de kaçalım. Nasıl fikir? Ne olur güzel bir fikir olduğunu söyle, Minnie."
Seungmin hafifçe tebessüm etse de beni yanıtsız bırakmayı tercih etmişti. Bahçeye çıktığımızda elim doğruca sigarama gitmiş, alelacele bir dalı ateşe verip derin bir nefes çekmiştim. Saatler boyu kritik yapılmış ve sigara içememiştim. Üstelik bütün liderler fosur fosur purolarını tüttürürken.
"Jisung nasıl?"
"Neden sordun bir anda? Bildiğin gibi işte nasıl olsun. Alışmaya çalışıyor."
Seungmin sırtını arabaya yaslayıp bakışlarını gökyüzüne çevirdi. "Geçen biraz atıştık da sana söylemedi mi?"
"Atıştınız mı? Neden ki?" Yani bu ikisi pek anlaşamadığından çok da şaşırdığımı söyleyemem.
Bakışları beni buldu. "Aslında ben de bilmiyorum. Malikanenin mutfağında tek başına oturuyordu. Kötü gözüküyordu. Biliyorsun işte canı sıkkın duruyordu."
Sigarayı yere atıp ayağımla ezerek sönmesini sağladım. "Eee?" dedim tek kaşımı kaldırıp.
"Ben de yanına gidip onunla konuşmak istedim."
"Sen." dedim şaşkın bir ifadeyle. "Jisung'u kötü gördüğün için konuşmak istedin."
"Ben canavar mıyım, LeeMi? Merak ettim işte doktoru. Onun için yaşadıkları kolay değil. O bizim gibi değil sonuçta."
"Farkına varmana sevindim." Alaycı bir şekilde gülümsedim. "Ee nasıl kavga ettiniz?"
"Tersledi beni. Pek alışık olduğum doktor gibi değildi. Sanki karşımda başka biri var gibi hissettim. Fazlasıyla agresif ve saldırgandı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
FanficCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...