Sarp sabah saat beşe gelirken kendiliğinden uyanmıştı. Mesleki alışkanlıktı onunki. Her sabah saat tam beşi gösterir göstermez açardı gözlerini. Kalktı yatağından yavaş yavaş. Soğuk bir duşa girip askeri kıyafetlerini giyip bahçeye çıktı.
Yaman her zamanki saatinde yani beşi on beş geçe bekliyordu onu. "Günaydın yaman." Dediğinde yaman selam vererek "günaydın komutanım." Dedi. "Her şey yolunda mı? Dün gece falan bir şey oldu mu?" "Her şey yolundaydı. Bir ara bir bizimkilerden sesler yükseldi ama susturdum. Başka da bir olay yoktu." "Aman aman olmasın. Haa bu arada gözün alide olsun. O çocuğun gözlerinde iyi şeyler görmüyorum ben." "Emredersiniz komutanım. Dünkü maç harika değil miydi? Yani belliydi Semih'in kazanacağı ama başta yaptığı taktik epey bir korkuttu bizim çocukları." Dediğinde sarp derin bir nefes aldı. "Evet gerizekalı ateşle oynamaya bayılıyor. Neyse gidiyorum ben sende hazırlıkları tamamla." Diyerek askerlerin kaldığı binaya doğru yürüdü.
Tek tek bütün odaların yanından geçerken yerde bulduğu demir sopayı vuruyordu. Her odadan ayrı bir ses çıkıyor ama yine de herkes kalkıp yatağından tek sıra halinde selam pozisyonuna geçiyordu. Bozkurt timi tamken sarpın kendi timinden üç kişi eksikti. Eksik olanlar Semih, Baran ve Erendi. Direkt elindeki sopayı duvara sürte sürte semihlerin odasına geldi. Semih bir kolunu erene sarmış baran üst ranzadan kolunu uzatıp erenin elini tutuyordu. Çok saçma bir pozisyondu. Neden Semih erene sarılır bir pozisyondaydı ki? Demir kapıya demir sopayla üç kez vurduğunda eren ve Semih yataktan adeta sıçrayarak kalkarken baran yataktan düşmüştü. "BU HAL NE LAN? NAPIYONUZ OĞLUM SİZ?" Diye bağırdı. Eren "komutanım açıkla-" "SUS LAN! BİR DAKİKANIZ VAR GİYİNİN ÇIKIN." Diyerek gözlerini Semih'in gözlerine değdirmeden çıktı binadan.
Bütün askerler hizaya geçtikten sonra günlük antremanlara başlamışlardı. Sarp tek tek gözlerini gezdirdi askerlerde. Hepsinin kendince bir hikayesi vardı. Hepsinin kendince burada olma sebebi vardı. Uzun uzun inceledi timindeki askerleri. Aklına onları kendi timine aldığı gün geldi.
Sarp yine sinirli sinirli yürüyordu. Tamam en sorunlu tipler daima ona verilirdi ama bu kadar sorunluyu da onun sinir sistemi kaldırabilir miydi ki? Hepsinin tek tek dosyalarını incelemişti. Biri kavga meraklısı bir psikopat, diğeri genç yaşına rağmen iyi nişancı olupta üstlerini dinlemeyen, diğeri kuralları çiğneyen, diğeri uysal dursa da içinde bir canavar yatan... Ama en büyük problemi en sonuncu. Teğmen Semih Han. Çok gelirdi bu isim kulağına. 'Adam harika bir asker ama ilişkiye girmediği insan kalmamış' 'duydun mu Semih denilen adam falancayı bile tavlamış.' 'Semih denilen askerde öyle bir cazibe varmış ki ona kul köle olmayan kimse olamazmış' gibi gibi bir sürü sözler gelirdi. Sarp düzen kural takıntısı olan biriydi. Böyle saçma sapan birinin sikine mukayyet olamazdı ya.
Tamam Sarp geri kafalı bir adam değildi. Asker adamdı sonuçta. Yıllarını milyonlarca erkeğin arasında geçirmişti. İllaki tek gecelik ilişkileri olmuştu. Robot değildi ya onunda ihtiyaçları vardı. Ama bu Semih denilen herif gibi her bulduğunu yatağa atmazdı.
Birlikten içeri girer girmez dört kişiyi sırada bulmuştu. Sıradakileri süzdü. Eren Arslan, Ceyhun Ozan, Baran Timur, Kuzey Yıldız. Biri eksik... Tabiki o eksik Semih Handan başka biri olamazdı. Az ileriye baktığında Semih'in gözleri kapalı bir şekilde yüzünü güneşe çevirmiş oturduğunu gördü. "Tatil yeri sanmış burayı piç." Diyerek kendince söylenerek oraya doğru sert adımlarla yürüdü. Semih'in başına bir iki dakika kadar bekledi ama hala fark edilmemişti. Uyuyor muydu? Askeriyenin ortasında? Oturarak? Dizine doğru sert bir tekme atınca Semih anında açmıştı gözlerini. Kahve gözler buluşmuştu çakırlarla.
Sarp o an haklı buldu kulağına gelenleri. Semih'in doğuştan gelen bir cazibesi vardı. Yüzünün güzelliği unutulamayacak kadardı. Biçimli kemikli bir yüz yapısı... Dolgun dudaklar... Yüzüne sanki özel olarak yapılmış gibi bir burun... Her daim sanki bir şeyler anlatmak ister gibi bakan o kahveler... Kıvırcık saçlar... Kıyafetin altından bile belli olan o vücut... Sarp derin bir siktir çekti. Bu adam için söylenen her şeyin doğru olduğunu kabul etti.
Sonraki bir kaç gün istediği gibi geçti sarpın. Kurallarına uygun düzen içinde. Tim hala birbirine tam olarak alışmasada bir kaç haftaya araları çok iyi olurdu. Sarp bunu biliyordu. Hep böyle olurdu.
Bir gün yine bir gece yarısı uyku tutmamıştı. Aslında tutmuştu tutmasına ama gördüğü kabus yüzünden uyanmış tekrar da uyumamıştı. Kalkıp bahçeye çıktı. Erzurum'un soğuk havasını doldurdu ciğerlerine. Sonra yatakhaneyi gezmek istedi. Uyumayan var mı veyahut kurallara uymayıp sözünden çıkan var mı diye kontrole. Aslında bu bir bahaneydi. İçinden bir ses söylüyordu yatakhaneyi gezmesini. Sigarasının son dumanını da çekip yere attı izmariti. Postalının ucuyla ezerek gezdi tek tek odaları. Kuzey yorganına sarılmış uyuyor, Ceyhun uykusunda bir şeyler mırıldanıyor, Baranın uyurken bile çatık kaşları... Fakat Eren ve Semih yataklarında değil. Derin bir nefes aldı. Semih bey daha geleli bir hafta olmadan ağına takmıştı avı çoktan.
Derin bir nefes daha çekti ciğerlerine. Nerede olduklarını biliyordu. O da çok geçmişti bu yollardan. Banyoya doğru yürüdü sessiz bir şekilde. İçeriye girdiğinde duydu sesleri. Erenin ağlar gibi inlemelerini Semih'in ise ona emreden o sert sesini. Duyduğu gibi çıktı oradan. Bunun hesabını soracaktı. Onun timinde böyle şeyler olamazdı ya?
Bu anılar aklına gelince tekrar yaktı bir sigara. Askerleri de ellinci turu koşuyordu. Yamana bir bakışı yetmişti askeri durdurması için. Sigarasını bitirene kadar izin verdi aylak aylak muhabbet etmelerine. Savaşta az ileride sert bir eğitim veriyordu timine. Savaşa göre kaybettikleri için kötü askerlerdi ve eğitilmeye ihtiyaçları vardı. Üzüldü sarp onların çekecek olduğu işkenceye.
Sigarasını bitirdi ve seslendi. "ATEŞ TİMİ BURAYA GEL!" Hep birlikte geldiler. "Bu hafta izinlisiniz. Çıkın çarşıya. Herhangi bir sorun istemiyorum yalnız bilginiz olsun." Dediğinde eren "kazanmamızın ödülü mü bu?" Diye sordu. Semih de bir adım öne çıkıp "hani birde benim ne istersen iste benden ödülüm vardı ya komutanım. Geçerli değil mi hala o?" Dediğinde sarp derin bir nefes aldı. Ne isteyebilir ki? Diye düşünerek vermişti o sözü. "Evet Semih hala geçerli. Ve hayır eren ödülünüz elbette bu değil. Gün gelince ödülünüzü fazlasıyla alacaksınız." Dediğinde Semih piç bir gülümseme ile "ben ödülümü yani verdiğiniz sözü özel bir zamana saklıyorum." Dedi. Sarp ona göz devirmişti. Semih'in aklını okumak zordu. Neler geçiyordu acaba o kafasının içinde kimse anlamazdı. Ceyhun "komutanım sizde bizimle çarşıya çıksanız ya." Dediğinde kuzey de onu destekler bir şekilde "evet birlikte böyle bir meyhane falan yaparız." Dediğinde eren heyecanla "evet evet komutanım. Hem belli mi olur acil bir görev gelir dağlara gideriz." Dediğinde sarp düşünmüştü. Bu timiyle kaynaşması için iyi bir fırsat olabilirdi. Öte yandan onların başlarını derde sokmamalarını da sağlayabilirdi. "Tamam olur. Akşam beşte hepinizi hazır görmek istiyorum o halde." Diyerek gitmeleri için el hareketi yaptığında tüm tim çocuklar gibi sevinçle bir yerlere dağılmıştı.
Bu kısa bir bölüm oldu ama idare edin canım biraz sjxjsjdjwjdjw ilham gelmiyor bu aralar sanırım biraz bunalımdayım ve geçiş bölümü gibi olsun istedim
Sizleri çok çok seviyor ve öpüyorum muaahhhhh 💋💋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Timi (bxb)
Teen FictionCezalarından dolayı bir araya toplanmış bir tim ve başlarında acımasız, sert bir komutan. Hayatını bacak arası ile düşünerek geçiren Semih bu komutanla nasıl başa çıkacak? ❗️Bol küfür, bol kan, bol kaos, bol cinsellik içerir. Etkilenen bir yapınız...