"Sarayın yakınlarına gideceğiz." Kendi kendime konuşuyor gibi hissediyordum. Tabii bir bakıma öyleydi. Cana'yla biraz gezmek istemiştim. Bu sırada onunla biraz daha yakınlaşmayı planlıyordum. Henüz onunla uçmamıştım. İlk uçuşu Lusya'yla birlikte yapacaktık. Şimdilik sadece dolaşabiliyorduk.
Yeşillik bir yerde durup ona da durmasını işaret ettim. Sarayın yakınlarındaydık ancak etrafta kimse yoktu. Bu alışılmış bir şey değildi. Etrafta birilerinin olmasına alışıktım. Birilerini aramaktan vazgeçip çimenlere oturdum.
Ejderha benimle ilgilenmeyip etrafa bakınıyordu. Eğitim onların doğasında vardı. Doğduklarından beri görevli kişiler tarafından eğitiliyorlardı. Nerede ne yapması gerektiğini, savaşta nasıl bir disiplinle saldıracağını biliyordu. Bu yüzden o konu hakkında fazla düşünmeye gerek yoktu. Ancak sorun şu ki çok umursamaz bir ejderhaya sahiptim. Güçlü olduğu kadar egosu da büyüktü anlaşılan.
Birden arkamda bir şeyin patlamasıyla irkildim. Korkuyla arkama bakınca karşılaştığım manzara istemsizce küfür etmeme sebep olmuştu. Hızla ayağa kalkıp saraya koşacakken aklıma gelen şeyle olduğum yerde kaldım. Cana! Ona baktığımda hâlâ etrafı izlediğini gördüm. Onun sorun neydi! Gözlem kulesi alevler içinde yanıyordu ve onun umrunda değildi.
"Cana gitmeliyiz!" Sonunda bana bakmıştı. Ben onu beklemeye devam ederken kafasını tekrar çevirmesiyle sinir tüm bedenimi ele geçirdi. Pekâlâ, ben de onu umursamayacaktım! Hızla bir şeyler bulma amacıyla gözlem kulesinin etrafına koştum. Ancak etrafta kimse yoktu. Bizimkiler nereye gitmişti? Biraz daha etrafa bakınmak için direndim. Bu sırada bir gücün beni arkamdan iktirdiğini hissettim. Ve yere yapışmam birinin arkamda olduğunu kanıtladı. Hızla gücün geldiği yere döndüm. Faaro... Ayağa kalkıp karşısında dik bir konum aldım.
"Sonunda seninle tanışabildik. Bu benim için bir onurdur." İğneleyici ses tonu beni rahatsız etmişti. Bu onu ikinci görüşümdü ancak aradan çok zaman geçmişti. Yaşlı, tecrübeli, beyaz sakallı birini hayal etmiştim hep. Ama karşımda genç biri duruyordu. Normal şartlarda yakışıklıydı ancak düşmanım olduğunu düşünürsek böyle şeyler düşünmek saçmaydı.
"Kendine bir ejderha edindin demek. Ne kadar tatlı... eminim yeşil bir şekere benziyordur." Bir kahkaha patlatınca sinirle dudağımı ısırdım. Yeşil bir taneye sahip olduğumu sanıyordu.
"Eminim buna çok şaşıracaksın." Gülümseyerek kaşlarını kaldırdı. Ona bir ateş ejderham olduğunu gösterecektim. Ben de onun gibi gülümsedim. "Cana!" 10 saniye... 20 saniye... 25 saniye...
"Galiba Cana biraz meşgul." Benimle dalga geçiyordu! Sinirle tekrar bağırdım.
"Cana!" Gelmiyordu. O an tamamen rezil olmuştum.
"CL'di değil mi? Evet CL." Adımı söylemesi sinirlerimi iyice bozmuştu. "Adını çok duydum. Ve itiraf etmeliyim ki gücün konusunda sana hayran kaldım. Yalnız buradaki en güçlü kişi sen olsan bile kendine güvenin fazla gibi... umarım benim yanımda bunun gibi bir hataya düşmezsin."
Odaklanmaya başladım. Bu benim için bir fırsatı. Faaro'nun ayaklarının altından sarmaşıklar çıkarmak benim için kolay olmuştu. Onunsa beni etkisiz hale getirmesi daha kolay olmuştu.
"İşte tam olarak bundan bahsediyordum." Nefesim kesiliyordu. Ruhu yönetebildiğini biliyordum ancak bu şekilde acı çektirmesi beklemediğim bir şeydi. Dizlerimin üzerine düşmüştüm. Hiçbir şey yapamıyordum. Boğazımı tutup zorla nefes almaya çalıştım. Yere yığıldığımda yapabildiğim tek şey fısıldamak olmuştu.
"Cana..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sonsuz
Science FictionEskiden Horde Krallığı çok büyüktü, heryere hakimdi. İnsanları hep mutluluk doluydu. Beraber şenlikler yapar eğlenirlerdi. Ancak bir gün... Horde Halkının en karanlık günüydü. Faaro'nun geri dönüşüydü. Ancak bu sefer sessiz kalmayacaklardı... Bu sad...